(Bu üniteyi PDF şeklinde İNDİR…)

Şiir nedir? 

Hayal, düşünce ve duyguların ritimli sözlerle ve zengin imgelerle oluşturulmuş etkileyici bir dille oluşturulan sanatsal bir türdür. Kesin bir tanım bulunmamaktadır. Çağdan çağa değişiklik gösteren bu türün öznel niteliklerden oluşması tanımını zorlaştırmıştır.

Şiir geleneği nedir?

Şairler kendilerinden önce oluşan edebi metinlerden az ya da çok etkilenirler. Bu çerçevede ortak zevk ve dil anlayışına sahip şairlerin ahenk ve şekil özelliklerini, imge ve temaları kullanarak oluşturduğu ortak şiir anlayışına şiir geleneği denir.

Şiirin Özellikleri

1. İnsanın duygu dünyasına seslenir, insanda coşku uyandırır.

2. Şiir düş gücüne, imgeye dayanır.

3. Ahenkli ve etkili bir söyleyiş ön plandadır.

4. Genellikle ölçülü, uyaklı olup dizeler halinde kaleme alınır.

5. Her şiir oluştuğu dönemden izler taşır. 

Tema:

Sanatsal metinlerde okura aktarılmak istenen temel duygu ve düşünceye tema denir. Tema, yoğun olarak işlenen duygular ve hayallerdir. Tema, soyuttur. Soyut kavram ve düşünceler temayı buldurur.

İmge:

Bir varlığı, kavramı, durumu daha canlı ve daha duygulu anlatmak için onu başka varlık, kavram veya durumların çizgileri ve şekilleri içinde tasarlayıştır.

 

Konularına Göre Şiir Türleri

1. Lirik Şiir:

Aşk, hasret, özlem, gurbet, tabiat, ayrılık, vatan, din ve ölüm gibi konuların ele alındığı duygusal şiirlerdir.

Okurun kalbine seslenen bu şiirlerde coşkulu bir duygusallık vardır.

Adını Eski Yunan edebiyatında bir çalgı aleti olan “Lir”den alır.

Halk edebiyatında koşma, (Güzelleme) semai, varsağı, ağıt, ilahi;

Divan edebiyatında gazel, şarkı ve mersiye lirik şiirlerdir.

Önemli temsilcileri: Karacaoğlan, Fuzuli, Yunus Emre

2. Epik Şiir

Coşkulu bir anlatımla savaş ve kahramanlık konularının ele alındığı şiir türüdür.

Yunan edebiyatındaki epope sözcüğünden gelen epik şiirin en önemli örnekleri destanlardır.

Koşmanın türlerinden olan koçaklama, destan ve varsağı bu türün önemli biçimlerindendirler.

Önemli temsilcileri: Köroğlu, Dadaloğlu

3. Satirik Şiir:

Eleştiri şiiridir. Toplumun aksayan yönlerini, belli bir mevkideki insanların yaptıkları işleri, idarecileri, siyasetçileri iğneleyici sözler ve alaylı ifadelerle eleştiren şiir türüdür.

Önemli: Satirik şiir: Halk edebiyatında taşlama, divan edebiyatında ise hiciv (hicviye), Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında ise yergi-tenkit isimleriyle bilinir.

Önemli temsilcileri: Kaygusuz Abdal, Nefi

4. Didaktik Şiir:

Öğretici şiirdir. Ders vermek, bilgi aktarmak, öğüt vermek amacıyla daha çok dini, ahlaki, felsefi ve sosyal konularda yazılan şiir türüdür. Yunanca “didaktios” sözcüğünden türetilmiştir. Daha çok masal ve fabllarda karşımıza çıkar.

Önemli temsilcileri: Nabi, Kul Mesut, Şeyhi 

5. Pastoral Şiir:

Doğa güzelliklerini, kır ve çoban yaşamını anlatan şiir türüdür. Sade ve süsten uzak bir dille oluşturulan bu şiir Latince bir sözcük olan “pastoralis” kelimesinden gelir.

İdil: Bir çobanın ağzından yazılan ve çobanların aşkını anlatan pastoral şiirlere idil denir.

Eglog: Birkaç çobanın karşılıklı konuşmalarına dayanan ve kır yaşamı ile aşklarının ele alındığı şiirlere eglog denir.

İlk pastoral şiir: Abdülhak Hamit Tarhan – Sahra

6. Dramatik Şiir:

Tiyatro metinlerinde kullanılan bu şiir türü daha çok karşılıklı konuşmalara dayanan bir şiir türüdür. Özellikle trajedilerde ve dramlarda kullanılmıştır.

NAZIM BİRİMİ

Şiirin tamamını oluşturan dizelerin oluşturduğu kümeye nazım birimi denir. Nazım birimi, dize sayısına göre gruplandırılırlar.

Dörde ayrılır:

1. Mısra (Dize):

Şiirdeki en küçük birimdir. Şiirdeki her satır bir dizeden oluşur. Dize, şiirin parçası olabileceği gibi bağımsız olarak da kullanılabilir.

Örnek: Zamanla nasıl değişiyor insan! 

2. Beyit:

Divan şiirinde kullanılan bir nazım birimidir. İki dizeden oluşur ve kendi içinde bir anlam bütünlüğüne sahiptir. 

3. Dörtlük:

İslamiyet öncesi Türk şiirinden Halk şiirine geçen bu nazım birimi de dört dizeden oluşur ve anlam bütünlüğü taşır. 

4. Bent:

Üç veya daha fazla mısradan meydana gelen ve kendi içinde bir anlam bütünlüğü gösteren nazım birimidir. En az 3 mısradan oluşmakla birlikte dört, beş, altı mısradan da oluşabilir. 

NAZIM BİÇİMİ 

Şiirin şekil özellikleridir. Şiirin nazım birimi, ölçüsü ve uyak örgüsü şiirin nazım biçimini belirler. Bazı şiirler şekil bakımından ayrılmazlar. Bu tür şiirleri de anlamsal açıdan yani nazım türlerine göre ayırabiliriz.

 

Türk Şiirinde Kullanılan Nazım Biçimleri

 

Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

1. Anonim Halk Şiiri: Mâni, Türkü

2. Âşık Tarzı Halk Şiiri: Koşma, Semai, Varsağı, Destan

3. Aruz Ölçüsüyle Yazılan Halk Şiiri:

Divan, Kalenderi, Semai, Selis, Satranç, Vezniahar

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri

1. Beyitlerle Kurulanlar

Gazel, Kaside, Mesnevi, Kıt’a, Müstezat

2. Bentlerle Kurulanlar

Tuyuğ, Rubai, Murabba, Şarkı, Muhammes, Terkibibent, Terciibent

Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Nazım Biçimleri

Sone, Terzarima, Triyole, Balat, Serbest nazım

NAZIM TÜRÜ

Bir şiirde ele alınan konuya göre verilen addır. Şiirin nazım türü belirlenirken şiirde ele alan konuya bakılır. 

DİKKAT: Nazım biçimi, şiirin şekil özelliklerine göre belirlenir; nazım türü de içeriğine göre belirlenir.

Nazım Biçimi: Nazım birimi, kafiye düzeni, ölçü vb.

Nazım Türü: İçerik (konu, tema vb.) 

Türk Şiirinde Kullanılan Nazım Türleri

 

İslamiyet Öncesi Türk Şiiri Nazım Türleri

Koşuk, Sagu, Destan

 

 

 

Halk Şiiri Nazım Türleri

Âşık Tarzı Halk Şiiri

Güzelleme, Koçaklama,

Taşlama, Ağıt

Anonim Halk Şiiri

Ninni, Ağıt

Dinî-Tasavvufi Halk Şiiri

İlahi, Nefes, Deme, Nutuk, Devriye, Şathiye

Divan Şiiri Nazım Türleri

Tevhit, Münacaat, Naat,

Mersiye, Methiye, Hicviye,

Fahriye

Mahlas Nedir, Nasıl Bulunur?

Divan şiirlerinde şairlerin kullandıkları takma ada mahlas denir. Mahlasın yer aldığı bölüme de mahlashane denir. 

Şairler mahlaslarını genellikle şiirin son beyit veya dörtlüklerinde ele alırlar. Şairin mahlasının geçtiği beyitlere makta beyti denir. 

Tapşırma:

Halk edebiyatı şiirinde âşıkların adlarını ya da mahlaslarını kullandıkları dörtlüğe verilen addır. Genellikle son dörtlükte şairlerin isimleri yer alır ve bu dörtlüğe de tapşırma denir. 

Manzume: Ölçü ve kafiye gözetilerek mısralarla oluşturulan metinlere denir.

Kısacası manzume veya manzum şiir, hikâyenin şiirleştirilmiş halidir. 

ÖNEMLİ: Türk şiirinde manzum şiir denilince iki şair akla gelir: Mehmet Akif Ersoy ve Tevfik Fikret. 

Nazire (Benzek): Herhangi bir şair tarafından kaleme alınan ve çok beğenilen bir şiire başka bir şairin aynı ölçü ve kafiyeyle bir benzerini yazma işidir.

 

Ahenk Unsurları 

Okunan bir şiirde sözcüklerin kulağa hoş gelmesi için oluşturulan ve belli kalıplarla kullanılan birçok unsur vardır. 

1. ÖLÇÜ (VEZİN)

a) Hece ölçüsü

* Dizelerdeki hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür.

* Milli ölçümüzdür.

* Türk şiirinde İslamiyet öncesinden beri kullanılmaktadır.

* Halk şiirinde genel olarak 7, 8 ve 11’li kalıpları kullanılmıştır.

* Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında ise Milli Edebiyatçılar ve birçok Cumhuriyet dönemi şairleri hece ölçüsünü kullanmışlardır.

 

b) Aruz Ölçüsü

* Hecelerin açık ya da kapalı olması kuralına dayanır.

* Ünlüyle biten heceler açık (.), ünsüzle veya uzun ünlüyle bitenler (-) ise kapalı hecedir.

* Arap edebiyatında ortaya çıkan bu ölçü bize İran (Fars) edebiyatından geçmiştir.

* Divan, Tanzimat, Servetifünun, Fecriati edebiyatında kullanılan bu ölçünün Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında da birçok kullanıcısı olmuştur.

 

c) Serbest Ölçü

Kuralsız şiirdir. Hece ya da aruz ölçüsü yoktur. Ahenk; asonans, aliterasyon, tonlama ve vurguyla sağlanmaya çalışmıştır. İlk örnekleri Cumhuriyet döneminde Garipçiler (Orhan Veli Kanık) tarafından verilmiştir.

 

2. REDİF:

Aynı görev ve anlamdaki ekler, kelimeler ve kelime gruplarının dize sonlarında tekrarlanmasıyla oluşan ahenk unsurudur. 

İki çeşit redif vardır. Ek halinde ve sözcük halinde redif.

Örnek:

Akıncılar yollar açar,

Altınordu iller açar…

Kızanlık’ta güller açar,

Balkanlara çıktığım yaz..

“açar” kelimesi sözcük halinde rediftir. Yazılışı ve anlamları aynı olan sözcükler rediftir. 

yol – lar

il – ler              – ler eki de ek halinde rediftir.

gül – ler 

3. Kafiye (Uyak): 

Bir şiirde en az iki dize arasındaki farklı anlam ve görevdeki seslerin oluşturduğu benzerliğe uyak (kafiye) denir.

* Kafiye genellikle dize sonlarında aranır.

* Sözcüklerin köklerinde aranır.

* Bir sözcüğün kökü ile diğer sözcüğün ekleri de kafiye olarak alınabilir.

* Yarım, tam, zengin, tunç ve cinaslı uyak çeşitleri bulunmaktadır.

 

KAFİYE (UYAK) ÇEŞİTLERİ

 

Yarım Uyak

Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.

Tam Uyak

İki ses benzerliğine dayanan kafiyedir.

Zengin Uyak

İkiden çok ses benzerliğine dayanan kafiyedir.

 

 

Tunç Uyak

Dize sonundaki bir kelimenin başka bir dize sonundaki bir kelime içinde yer alması ile oluşan kafiyeye tunç kafiye denir. Tunç kafiye ayrı bir kafiye türü olmayıp zengin kafiyenin bir çeşididir.

 

Cinaslı Uyak

Sesteş (yazılışları aynı anlamları farklı) kelimelerle yapılan kafiye çeşididir.

 

Kafiye (Uyak) Düzeni:

Kafiyelerin diziliş özelliğine kafiye şeması veya kafiye örgüsü denir. Kafiye düzeni belirlenirken birbiriyle kafiyeli dizeler aynı sesle gösterilir.

Beş tür uyak düzeni vardır.

a. Düz Uyak:

…………………a                 …………………a

…………………a                 …………………a

…………………a                 …………………a

…………………a                 …………………b

 

Ben de duman olsam senin yerine,

Dağılsam dağların şu mahşerine;

Güzelin saçına ve gözlerine

Ben girsem, ben dolsam yayla dumanı!

                          Ömer Bedrettin Uşaklı 

b. Mani Tipi Uyak

…………………a

…………………a

…………………X

…………………a 

Bu dağlar mı o dağlar

Top sesleriyle çağlar,

O kanlı mâcerâyı

Söyler, söyler de ağlar.

                             Hüseyin Suad Yalçın 

c. Çapraz Uyak

…………………a

…………………b

…………………a

…………………b 

İçimde damla damla bir korku birikiyor;

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Necip Fazıl Kısakürek

 

d. Sarmal Uyak

…………………a

…………………b

…………………b

…………………a 

Belki rüyâlarındır bu tâze açmış güller,

Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde,

Bitmeyen aşk türküsü kumruların sesinde,

Rüyâsı ömrümüzün çünkü eşyaya siner

Ahmet Hamdi Tanpınar

 

e. Örüşük Uyak

……………a              …………b  

……………b             …………c                    …………c

……………a              …………b

 

4. Asonans nedir?

Bir şiir parçasında aynı ünlü harflerin ahenk oluşturmak amacıyla sıkça tekrarlanmasıdır.

Örnek:

“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?” dizesinde “a” ünlüsünün sık tekrarlanmasıyla asonans yapılmıştır. 

5. Aliterasyon nedir? 

Bir şiirde ünsüzlerin ahenk sağlamak amacıyla sıkça tekrarlanmasıdır.

Örnek:

“Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında” dizesinde “k” ve “s” ünsüzlerinin sık tekrarlanmasıyla aliterasyon yapılmıştır.

 

SÖZ SANATLARI (EDEBİ SANATLAR) 

Edebiyatta anlatımı zenginleştirmek amacıyla sözü daha çarpıcı bir hale getirmek için benzetme esasına dayalı olarak oluşturulan söz ve anlam inceliğine edebi sanatlar denir.

1. Teşbih (Benzetme)

Sözü daha etkili duruma getirmek için aralarında benzerlik ilgisi kurulan varlık veya kavramlardan nitelikçe zayıf olanı güçlü olana benzetmektir. 

Bir benzetmede dört temel unsur bulunur:

a) Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan

b) Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan

c) Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik

d) Benzetme Edatı ( BE ) : gibi, kadar, sanki güya vb. 

NOT: Benzeyen ve kendisine benzetilen teşbihin asıl ögeleridir. Benzetme yönü ve benzetme edatı ise yardımcı ögelerdir. Yardımcı ögeler kullanılmadan da teşbih yapılabilir. 

Bu öğelerin kullanılıp kullanılmaması açısından da dört çeşit benzetme vardır. 

1. Dört öğesi de bulunan benzetmeye ayrıntılı (tam) teşbih denir.

Örnek: Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik 

2. Benzetme yönü bulunmayan benzetmeye kısaltılmış teşbih denir.

Örnek: Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Sevdam rüzgar gibiydi. 

3. Benzetme edatı bulunmayan benzetmeye pekiştirilmiş teşbih denir.

Örnek: Köyler, ufka dizilen tozlanmış birer resim;

Yollar, köyleri saran eskimiş çerçeveler

Aşk bir ateştir yakıp kavuran 

4. Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmeye de güzel benzetme veya yalın teşbih (teşbih-i beliğ) denir.

Örnek: Gümüş bir dumanla kapandı her yer

Zeytin gözleriyle etrafa bakıyordu.

Teşbih (Benzetme) Örnekleri

Yeni gelen arabalar gelin alayı gibi sıralandı.

Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü…

Değirmen misali döner başım.

Annemin keki altın gibi sararmıştı.

Biliyorum, şiir bir pencere kuşudur.

Kutu gibi bir dairede oturuyorlar.

Yollar köyleri saran eskimiş çerçeveler

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.

Yıldırım gibi bir şehre girdik yedi koldan

Askerlerimiz aslan gibi kuvvetlidir.

 

Örnek İnceleme 1 

Yavru keklik gibi kaynar eğlenir,

Mis kokulu yağlar ile yağlanır,

Sabah, akşam türlü yazma bağlanır,

Eğip geçer yeşilbaşın sevdiğim. 

Benzeyen: Sevgili

Kendisine benzetilen: Yavru keklik

Benzetme yönü: oynaması

Benzetme edatı: gibi

 

Örnek İnceleme 2 

Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,

Bir eski çıban gibi işliyor içerime.

(Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek) 

Benzeyen: Sesler

Kendisine benzetilen unsur: Eski çıban

Benzetme yönü: Batmak, işlemek

Benzetme edatı: gibi 

2. İstiare (Eğretileme) 

Benzetmenin bir türüdür. Benzetmenin sadece tek ögesiyle yapılır. Benzeyen ya da kendisine benzetilenin yalnız birinin kullanılmasıyla yapılan edebî sanattır. 

ÖNEMLİ:

Şiirde istiare olması için üç önemli nokta vardır:

a) Benzetme amacının bulunması

b) Sözcüğün gerçek anlamının dışında kullanılması

c) Sözcüğün mecaz anlama gelmesini sağlayan bir durumun bulunması

İkiye ayrılır:

a) Açık istiare

Yalnızca kendisine benzetilenle yapılan istiaredir. Yani güçlü olanın söylendiği istiare türüdür.

Örnekler

Yüce dağ başında siyah tül vardır.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Yine nice fidan bu toprak için toprağa düştü.

Havada bir dost eli okşuyor derimizi

Sabahtan uğradım ben bir güle

Saçlarına yıldız düşmüş

 

Örnek İnceleme

“Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.” 

Benzeyen: Asker – kullanılmamış

Kendisine Benzetilen: Güneş – kullanılmış 

Güneş sözcüğü asker yerine kullanılmıştır. Burada benzeyen asker kullanılmamış, kendisine benzetilen güneş kullanılmıştır. Bu tür benzetmelere açık istiare denir.

 

b) Kapalı İstiare 

Benzetmedeki güçsüz olanın söylenip güçlü olanın söylenmediği istiare türüdür. Burada sadece benzeyen kullanılmakta, kendisine benzetilen kullanılmamaktadır.

Örnekler

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Can kafeste durmaz uçar/Dünya bir han konan göçer

Yapraktan saçlarını yerlere yaymış/Sonbahar ağlıyor ayaklarında

Kitaplar insanı kanatlandırır.

 

Örnek İnceleme

Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil. 

Yukarıdaki mısrada “dağlar” sözcüğü dalgalanma yönüyle deniz dalgalarına benzetilmiştir. Fakat benzeyen (dağlar) sözcüğü kullanılırken kendisine benzetilen (dalgalar) kullanılmamış ve kapalı istiare yapılmıştır. 

Açık istiare

Kapalı istiare

Benzeyen yok

Benzeyen var

Kendisine benzetilen var

Kendisine benzetilen yok

3. Mecazımürsel (Ad Aktarması) 

Benzetme amacı güdülmeden bir sözün başka bir sözün yerine kullanılması sanatıdır. Mecazımürselde birçok anlamsal ilişki bulunmaktadır. Bunları örnek cümlelerle anlatalım.

 

* Nedir üç dört alın? Bir yurdun alnından boşansın ter.

(Yurt sözcüğüyle orada yaşayanlar kastedilmiştir. Yer-insan ilişkisi) 

* Uzun zamandır tencere kaynıyordu.

(Tencere kaynamaz, içindeki kaynar. İç – dış ilişkisi)

* Bu akşam Yahya Kemal okudum koltuğumda.

(Yahya Kemal’in eserleri kastedilmiştir. Yazar-eser ilişkisi) 

* Zil çalınca öğrenciler hızla derse girdiler.

(Derse derken sınıf kastedilmiştir. Durum – yer ilişkisi) 

* Bereket yağar tarlalara nisanda

(Bereket, sözüyle yağmur kastedilmiştir. Neden-sonuç ilişkisi)

* Araba bozulunca yolda kaldık.

(Bozulan motordur. Burada bütün söylenerek parça kastedilmiştir. Bütün – parça ilişkisi) 

Biraz daha örnek

Ankara, yeni ekonomi önlemleri alıyor.

Deniz güzel… geceler, çeşmeler serin …

Çalışma odasının duvarında Da Vinci asılı!

Eldivenlerimiz bu akşam şampiyonluk maçına çıkacak.

Anadolu çok ağlamış, çok gülmüş.

Telefonunu söyle de yazalım.

Yıllar geçse de üstünden/Bu kalp seni unutur mu?

Sivas mandayı kabul etmedi.

Buraya gelmeden önce mutlaka eve haber ver.

4. Teşhis (Kişileştirme) 

İnsan dışındaki varlık ve kavramlara insana ait duyuş ve davranış özellikleri yükleme sanatıdır. Kısacası insan dışındaki varlıklara insan özelliği verilmesidir. 

Önemli: Kişileştirmenin olduğu her yerde kapalı istiare de vardır.

 

Örnekler

Dinle yolcu bu su onun sesidir/Sinsi adımlarla akşam yürüyor.

Arıyor batan güneş, seni dağlar ardında.

Soruyordu yıldızlar, sevdiğim nerde? 

Örnek İnceleme

Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi

Demirlemişti, eli kolu bağlıydı, ağlıyordu. (Attila İlhan) 

(Bu dizelerde yer alan vapur sözcüğü kişileştirilmiştir. İnsana özgü olan ağlamak kavramı vapura yüklenmiştir.)

 

5. İntak (Konuşturma) 

İnsan dışındaki varlıkların insan özelliği verilerek konuşturulması sanatıdır. 

UYARI: İntak sanatının olduğu her yerde teşhis sanatı da vardır.

İntak ile teşhisi karıştırmayalım. Teşhiste insan dışındaki varlıklar konuşturulmaz; ama intakta konuşurlar. 

Örnekler

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:

— Tenimde bir yara işler gibisin.

                                   Ahmet Kutsi Tecer 

“Adam uzattı elini

Mor menekşe bağırdı:

Dokunma!” 

Horoz kafasını kaldırdı: Ne oldu, neyden kaçıyorsun? 

“Karınca Ağustos böceğine; yazın çalan kışın oynar.” dedi. 

6. Tenasüp (Uygunluk)

Anlamca ilgili kavramların bir dizede ya da dörtlükte birlikte kullanılmasına tenasüp denir. 

Örnek:

Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,

Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.

Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan. 

Yemek, içmek ve sofra sözcükleri anlamca birbiriyle bağlantılı olduğu için tenasüp sanatı vardır.

 

Örnek:

“Yine bahar geldi bülbül sesinden

Sada verip seslendi mi yaylalar

Çevre yanın lale sümbül bürümüş

Gelin olup süslendi mi yaylalar” 

Altı çizili sözcükler birbiriyle bağlantılı olduğu için tenasüp sanatı vardır. 

Örnek:

Yürü beyler cenge harbi çalınır

İyi kötü bu meydanda bilinir

Kılıç değer adam iki bölünür

Nusret bizim beyler neci paşa ne 

Altı çizili sözcükler savaşla ilgili kelimeler olduğu için bu sözcükler arasında tenasüp sanatı vardır. 

Örnek:

Kapunda hâsıl itdi bu devâsuz derdi hep gönlüm

Ne derde mübtelâ oldu dil-i bîmârı görsünler 

Altı çizili sözcükler arasında anlamsal açıdan bağlantı olduğu için tenasüp sanatı vardır. 

 

7. Tezat (Zıtlık – Karşıtlık)

Bir şiirde birbirine zıt olan duygu, düşünce, hayal ve durumları bir arada kullanmaya tezat denir.

Örnekler:

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? 

Derman arar iken derde düş oldum

Ağlama gözlerim Mevla kerimdir.” 

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! 

Cihânın yüzünü güldürmüş iken lutf u ihsânın

Revâ mı ben duâkârın gibi bir nüktedân ağlar

 

8. Telmih (Hatırlatma – Anımsatma) 

Bir şiirde hemen herkes tarafından bilinen bir efsaneye, masala, dini karakterlere, tarihteki olaylara veya bilinen bir kişiliğe gönderme yapılarak sözün pekiştirilmesi sanatına telmih denir. 

Örnek İnceleme 

“Çok ağladım Mecnun gibi çöllerde

Ferhat gibi şirin yardan ayrıldım.” 

Yukarıdaki dizelerde de görüldüğü gibi Leyla ile Mecnun ve Ferhat ile Şirin hikâyelerine atıfta bulunarak aşığın çektiği acıların büyüklüğünden bahsedilmiştir. 

Örnek İnceleme 

“Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,

Kerem’in sazına cevap veren bu,

Kuruyan gözlere yaş gönderen bu,

Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.”

                                  Faruk Nafiz Çamlıbel 

Kerem ile Aslı hikâyesine atıfta bulunulmuş olup telmih sanatı yapılmıştır.

 

Örnek İnceleme 

“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi!

Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi!”

                                   Mehmet Akif Ersoy 

Peygamber Efendimiz dönemindeki Bedir Savaşına atıfta bulunularak Çanakkale Savaşındaki askerler övülmüştür.

 

 

Örnek İnceleme

“Gitmek istediğin yer Kızıldeniz’se gülüm

Git öyleyse Musa’nın iziydi terk ettiğin.”

                                      Nurullah Genç 

Beyitte Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i asasıyla iki yarması olayına atıfta bulunularak telmih sanatı yapılmıştır.

 

 

9. Hüsnütalil (Güzel nedene bağlama) 

Bir olayı gerçek nedeni dışında hayali ve estetik bir başka olaya çoğunlukla da güzel bir nedene bağlama sanatına Hüsnütalil denir.

 

Örnek İnceleme 

O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?

Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem? 

Bu dizelerde de görüldüğü gibi çayın ağır akmasının nedenini yorgun olmasına bağlamaktadır.

 

Örnek İnceleme 

Sen gittin diye/Ağlıyor gökyüzü durmadan 

Şair sevgilinin gidişinden dolayı gökyüzünün ağladığını belirterek Hüsnütalil sanatı yapmıştır. 

 

Örnek İnceleme 

Halk güneşe baksa gözleri dolar, ağlamaya başlar. Çünkü güneşi görünce insanın hatırına o ay yüzlü gelir. 

Sevgilinin hatırlanması aşığın güneşe bakmasıyla özdeşleştirerek güzel bir nedene bağlamıştır.

 

Örnek İnceleme 

Yeni bir kıtada yem vermek için atlarına

Katılmışlardı binlerce atlı fetih rüzgârına 

Fetih için yola çıkan askerlerin bu davranışını atlarına yem vermek gibi bir güzel nedene bağlayarak Hüsnütalil sanatına başvurmuştur. 

Örnek İnceleme 

Öyle yürekten ağladı ki

Gözyaşları gülü ala boyadı. 

Gülün renginin kırmızı olmasına rağmen şair gözyaşlarından dolayı gülün bu renge büründüğünü söyleyerek bu olayı güzel bir nedene bağlamıştır.

 

10. Tecahüliarif (Bilmezden gelme) 

Bilinen bir olay veya durumu bilmez görünme, bilmezlikten gelme sanatına denir. 

Örnek İnceleme 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? 

Şair, şakaklarındaki akların kar olmadığını; yaşlanmış, çizgili yüzün kendisine ait olduğunu bildiği hâlde bilmezlikten gelmektedir. 

Örnek İnceleme 

Bu eller miydi kesen mavi serçeyi?

Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık

Yorganın altına saklanarak

Bu eller miydi sevmeyen geceyi? 

Bu dörtlükte şair serçeyi kesen ellerin kendisine ait olduğunu bilmezlikten gelerek edebi bir dil kullanmaya çalışmıştır.

 

Örnek İnceleme 

İnsan ağlar geçmişine hep matem tutar

Acaba bize acır da gelir mi anılar utancından 

Şair anıların geri gelmeyeceği bilmesine rağmen anıların kendisine acıyıp geri geleceğini ümit etmiştir. Burada bilmezlikten gelme sanatına başvurulmuştur. 

Örnekler 

“Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?” 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller,

 

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.

Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer?

 

11. Kinaye (Değinmece) 

Gerçek anlamının da düşünülebileceği bir sözün mecaz anlamda kullanılmasıdır. Kinaye, hem gerçek hem mecaz anlamın bir arada kullanılması sanatı olup asıl anlatılmak istenenin mecaz anlam oluşudur. 

Gerçek anlamın mecaz anlama gelecek şekilde kullanılması sanatına denir. Daha çok atasözü ve deyimlerde kullanılır.

Örnek İnceleme 

Gene parmağım ağzımda kaldı

Masumluk akıyordu yüzünüzden

                                Behçet Necatigil 

“Parmağım ağzımda kaldı.” ifadesi hem gerçek anlamda hem de mecaz anlamda kullanılabilir. Ancak burada mecaz anlam kastedilerek çok şaşırmış olma anlamı aktarılmaya çalışılmıştır.

 

Örnek İnceleme 

Bu zor günlerinde onların ellerinden tutmalıyız. 

Ellerinden tutmak deyimi hem gerçek hem mecaz anlamda kullanılır. Burada yardım etmek anlamında kullanılarak kinaye yapılmıştır. 

Örnek İnceleme 

Onu öyle görünce başımdan kaynar sular döküldü. 

Gerçek anlamından sıyrılarak şaşırmak, hayrete düşmek anlamında kullanılarak bu sanata başvurulmuştur.

 

Örnek İnceleme 

“Ben toprak oldum yoluna

Sen aşırı gözetirsin

Şu karşıma göğüs geren

Taş bağırlı dağlar mısın”

                             Yunus Emre

Taş bağırlı dağlar ifadesinde olduğu gibi dağların taşlardan oluştuğu bilinmektedir. Ancak şair burada bu sözü mecazlı olarak kullanarak kinayeye başvurmuştur.

 

Kinaye İlgili Örnek Cümleler 

– Lekenin bulaşması kolay, çıkması güçtür. 

– Kimse kimsenin kamburunu taşımaz. 

– “Ne de olsa kışın sonu bahardır

Bu da gelir bu da geçer ağlama…” 

– Düşene el uzatmak gerek. 

– Onu görünce yüzüm kızardır. 

– Amcam ununu eleyip eleğini astı. 

– Taşıma su ile değirmen dönmez.

 

12. Tevriye (Amacı gizleme) 

Birden çok anlamı olan bir sözün uzak anlamını kastederek kullanmaya tevriye denir. 

Tevriyede asıl önemli olan anlam sözün uzak anlamıdır.   

ÖNEMLİ: Tevriyede mecaz anlam olamaması açısından kinayeden ayrılır. Tevriyede her iki anlam da gerçektir. 

Örnek İnceleme 

“Âvazeyi bu âleme Davud gibi sal

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” 

Baki’ye ait olan bu dizede şair, kendi adı da olan “baki” sözcüğünü “sonsuz” anlamını kastederek kullanmıştır. 

Örnek İnceleme 

“Bana Tahir Efendi kelp demiş

İltifatı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebim benim zira

İtikatımca kelp tahirdir

                                         Şair Nefi

 

Kelp köpek, tahir temiz demektir. Amaçlanan anlamı ise Tahir Efendiye köpek demek istemesidir. 

Örnekler 

Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül 

O güzel yüzün benli de, göğsün niye bensiz

Baki çemende hayli perişan imiş varak

Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan (yel ve zaman) 

Sarımsak da acı amma evde lazım bir dişi

Halimden yalnız uyuyanlar anlar.

 

 

13. Tariz (İğneleme – Taşlama) 

Bir sözü tersini kastederek kullanma, bir konuyla alay etme veya abartarak eleştirme sanatıdır. 

Örnek İnceleme 

Bir nasihatim var zamana uygun

Tut sözümü yattıkça yat uyanma

Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye

El için yok yere ateşe yanma

 

Her nere gidersen eyle talanı

Öyle yap ki ağlatasın güleni

Bir saatte söyle yüz bin yalanı

El bir doğru söz söylerse inanma

                                                  Huzûrî

 

Burada şair Huzûrî, bireyden yola çıkarak toplumsal bir olayı tam tersini kastederek anlatmaya çalışmıştır. Şair, çalışın kimseye yardım etmeyin; yalan söyleyin ve herkesi ağlatın demiştir. Ancak burada bu söylediklerini alaycı bir dille ifade ederek tam tersini kastetmiştir. 

Örnek İnceleme 

Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden.

Çok güzeldir her ay bir estetik geçirir.

Sekizimiz odun çeker, dokuzumuz ateş çeker

Kaz kaldırmış başın bakar kırk gün oldu kaynamaz

 

Elifba, Kur’an’ın başlangıcı yani alfabe demektir. Ezberlemek çok zor değildir. Ama şair burada, alaycı bir ifadeyle eleştirdiği kişinin hiçbir şey bilmediğiniz güzel bir dille iğneleyerek anlatmaya çalışmıştır. 

14. İrsalimesel (Atasözü – Vecize – Özdeyiş) 

Yazılan bir şiir metninde atasözlerine ya da özdeyişlere yer vermeye denir. Bu sözler özlü sözlerdir.

Örnek İnceleme

Gün de doğar gün de doğar

 

Bir gün mutlaka gün doğar

Gün doğmadan neler doğar

Gün doğmadan Şehzadebaşında

                                       Sezai Karakoç

 

Yukarıdaki dörtlükte de görüldüğü gibi “Gün doğmadan neler doğar.” ifadesi bir özlü sözdür. Bundan dolayı da İrsalimesel sanatına başvurulmuştur.

 Örnekler

 

Balık baştan kokar.” bunu bilmemek

 

Seyrani gafilin ahmaklığından

Bed asla necabet mi verir hiç üniforma

 

“Zerdüş palan ursan eşek yine eşektir.”

 15. Mübalağa (Abartma)

 Etkili bir söyleyiş için bir durum olay ya da varlığın olduğundan büyük ya da küçük göstererek aktarılmasına denir.

 

 “Gözlerimin yaşı sel oldu gitti

 

Zülfünden bir köprü kurduramadım.”

                                                Aşık Mahzuni

 

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;

Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!

                                                  Mehmet Akif Ersoy