Koçi Bey’in Hayatı
Koçi Bey, Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli bir şahsiyet olmasına rağmen, onun hayatı ve eserleri hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya atılan tahminî kanaatler, Koçi Bey’in çocuk yaşta Arnavutluk’tan devşirme olarak Acemi Ocağı’na alındığını ve zamanla önemli mevkilere yükselerek IV. Murad ve Sultan İbrahim’e hizmet ettiğini öne sürer. Ancak, onun hayatının bu döneminden sonrası hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır.
Koçi Bey’in asıl adının Mustafa olduğu ve Göriceli olarak anıldığı bazı kaynaklarda geçer. Karısı ve oğlunun mezarlarının Görice’de Mîrâhur İlyas Bey Camii’nin hazîresinde olduğu ve Koçi Bey namına vakfedilmiş bir arazinin de Görice ile Aniverye köyü arasında bulunduğu belirtilir. Bursalı Mehmed Tâhir, Koçi Bey’in mezarının Manastır yolu üzerindeki Flamént köyünde olduğuna dair bir rivayet aktarır. Ancak, onun karısı ve oğluyla aynı yerde yattığına dair iddialar gerçek dışıdır.
Koçi Bey’in kökeni ve doğum yeri hakkında da farklı görüşler vardır. Bazı kaynaklar onun Göriceli olduğunu belirtirken, Rus Türkologu Smirnov, Koçi Bey’i Gümülcineli olarak kabul eder. Bu görüşe göre, Koçi Bey’in doğum yeri Gümülcine’dir ve Türk asıllıdır.
Sonuç olarak, Koçi Bey’in hayatı ve kökeni hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Mevcut kaynaklar ve tahminler, onun devşirme olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda yükselmiş ve önemli mevkilere gelmiş olduğunu göstermektedir. Ancak, hayatının son dönemi ve doğum yeri hakkında kesin bilgilere ulaşamamaktayız.
Koçi Bey’in Arnavut bir devşirme olduğu ve “kuç” kelimesinden türetilen bir lakap taşıdığı düşüncesi, Bursalı Mehmed Tâhir tarafından ileri sürülmüş ve günümüze kadar kabul edilerek tekrar edilmiştir. Ancak, bu açıklama tarihî Türk onomastiği verileri karşısında geçersizdir. Gerçekte “Koçi Bey” sözü bir lakap değil, doğrudan doğruya ve başlı başına bir addır. Osmanlı sahası Türk onomastiği tarihi, yalnız XVII. yüzyılda değil, XV ve XVI. yüzyıllarda da bunu müstakil bir ad olarak taşıyan birçok şahsiyeti haber verir.
Evliya Çelebi’nin eserinde IV. Murad çevresinin önde gelen simalarından biri olarak geçen “musâhib-i sâbık Mustafa Ağa”nın Koçi Bey olabileceği yolundaki tahmin de doğru değildir. Burada zikredilen şahıs Silâhdar Mustafa Paşa’dır. Ayrıca, Koçi Bey’in aile itibariyle timar ve zeâmet tasarruf eden Türk beylerinden birisi olup saraya mensup ağalarla dışarıdan ilişki kurmuş, belki de onların tavsiyeleri üzerine IV. Murad ve Sultan İbrâhim’e devlet nizamı ve teşkilâtıyla ilgili görüşlerini sunmuş olabileceği yolundaki beyan da hatalıdır.
Koçi Bey’in saray protokolünü en ince teferruatına kadar bilmesi, Enderun hayat ve çevresini çok iyi tanıması, IV. Murad ve Sultan İbrâhim ile yakın ilişkisi ve devlet mekanizmasının çeşitli şube ve müesseseleriyle işleyişine, idarî usul ve tatbikata dair derin vukufu, onun en azından ve hiç değilse Dîvân-ı Hümâyun kalemlerinin güngörmüş bir emektarı olduğunu düşündürür. Bu nedenle, Koçi Bey’in hayatı ve kimliği hakkındaki tahminler ve varsayımların dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Koçi Bey’in IV. Murad’a olan risâlesinin önsözünde kendisini “nazardan sâkıt olmuş” emektar kullar safında tanıtması ve hükümdarın kötülüklere karşı harekete geçtiğini görmesi, onun hükümdara görüşlerini sunma fırsatını yakaladığını düşündüğünü gösterir. Annesi Kösem Mahpeyker Sultan’ın vesâyeti altında kalmış olan IV. Murad’ın idareyi ele alması ve kapıkulu askerine darbe indirmesi, Koçi Bey’in ifadelerinin tarihini belirler.
Koçi Bey, daha sonraki bir arzında, hükümdara daha önce cesaret edemediği şeyleri belirtmek istediğini söylerken kendisini Osmanlı hanedanının nimetleriyle yetişmiş, bu hânedana yedi atadan beri hizmet vererek gençlik yıllarından ileri yaşlılık çağına kadar pek çok gazâ ve savaşa katılan ve nihayet “pîr” olmuş çok eski bir emektar kulu olarak tanıtır. Bu metinde bahsedilen Sinan Paşa Köşkü’ndeki büyük ayak divanının tarihi olan 10 Mayıs 1632’de Koçi Bey, artık yaşlı bir “pîr” olarak anılır.
Koçi Bey’in hanedana yedi atadan beri hizmet verdiğine dair ifadesi, hizmet geçmişinin II. Selim’in son yıllarına kadar uzandığını ve yaşının seksenler civarında olduğunu düşündürebilir. Bu bilgiler, Koçi Bey’in hayatı ve kimliği hakkında daha detaylı bir anlayış sunar.
Ebüzziyâ Tevfik’in Koçi Bey’in bütün seferlerinde IV. Murad’ın yanında bulunduğunu belirtmesi, bu bilginin yaygın bir kabul görmesine yol açmıştır. Bununla birlikte, Koçi Bey’in genç Naîmâ’yı himaye altına aldığı ve onun hocası olduğu iddiası, kronolojik gerçeklere uymayan bir iddiadır. Naîmâ’nın doğum tarihi olan 1665 yılında Koçi Bey’in hayatta olması mümkün değildir.
Ebüzziyâ Tevfik, Koçi Bey’in doğduğu yerde soyunun tükenmiş olduğunu bildirir. Ancak, kardeşi Hürrem Bey’in IV. Mehmed zamanında gördüğü bir haksızlık nedeniyle Rusya’ya kaçarak din ve isim değiştirdiği ve soylu bir aile içerisinde yaşamaya devam ettiği belirtilir.
Koçi Bey Risâlesi 1. Bölüm
Koçi Bey, IV. Murad’a sunulan risâlesinde, XVI. yüzyılın sonlarından başlayarak ülke ve devletin içine düşmüş olduğu kötü durumu anlatır ve kötülükleri seyredip susmasının kendisi için mümkün olamayacağını ifade eder. Hükümdara kötü durumu bütün acılığı ve açıklığıyla duyurmayı kendisi için kaçınılmaz bir görev olarak görür. Genç sultanı, kötülükleri durdurmak ve devletin sürüklendiği tehlikeleri önlemek için harekete geçmeye davet eder ve bunu yapmadığı takdirde “rûz-ı cezâda bunun hesabının kendisinden sorulacağını” söylemekten çekinmez. Koçi Bey, Kâbe’nin duvarının yıkılması ve yakınına düşen yıldırım olaylarını IV. Murad’a ilâhî bir uyarı olarak hatırlatır.
Koçi Bey’e Göre Osmanlı Devleti’nin Çöküş Nedenleri
Koçi Bey, devletin geleceği ve bekasını tehdit eden bozulma ve iç çürüme olgularını idari ve sosyal kurumlar üzerinden ele alır. Olayları sadece güncel gözlemlerle değil, tarihsel bir perspektiften değerlendirerek sebep ve kökenlerine iner. Müesseselerin bozulmasını analiz ederken geçmişle şimdiki zaman arasında sürekli bir kıyaslama yapar. İstatistik bilgi ve rakamlara dayanan analizlerinde, Koçi Bey, konuları adeta matematiksel bir kesinlikle ortaya koyar.
- “Timar ve zeâmet” Sisteminin Bozulması
Koçi Bey’in üzerinde durduğu en önemli konu, timar ve zeâmet müessesesinin içine düştüğü durumdur. Ranke gibi önde gelen Batılı tarihçilerin de Osmanlı Devleti’nin asırlarca süren gücünün ve üstünlüğünün birinci derecede nedenleri arasında saydıkları timar ve zeâmet sistemi, müesses kanun ve usullerin ihlali sonucu nasıl bozulduğunu ve zaafa uğradığını Koçi Bey, zengin örnekler, istatistikî karşılaştırmalar ve tespitlerle gösterir. Sistemin zayıflamasının kötü sonuçlarından biri olarak kapıkulu askeri ile timarlı güç arasındaki dengenin bozulması ve özellikle sipahi sınıfının kontrol ve disiplinden çıkmasını ele alır. Çözüm olarak, timar ve zeâmet müessesesinin öncelikle ele alınması ve eski karakterine geri döndürülmesi gerektiğini savunur.
Koçi Bey, bozulmaların bir başka boyutu olarak kapıkulu askerinin tabi olduğu devşirme sisteminin ihlal edilmesini ve ocağa ve Enderun’a “ecnebi” olarak adlandırdığı farklı sosyal tabaka ve sınıflardan insanların girmesini eleştirir. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin gücünü ve istikrarını tehdit eden önemli bir sorun olarak görülür.
- İlmiye Sınıfında Usulsüz Atamalar ve Kadroların Ehliyetsiz Ellere Geçmesi
Koçi Bey’in ele aldığı bir diğer bozulma ise ilmiye sınıfıyla ilgilidir. Bu konuda, medrese eğitiminin seviyesi ve ilmi faaliyetlere odaklanmak yerine, ilmiye sınıfında usulsüz atamalar ve kadroların ehliyetsiz ellere geçmesi gibi konulara dikkat çeker. İlmiye makam ve mevkilerine nasıl hak kazanılacağını belirleyen usul ve düzenin Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren nasıl bozulduğunu ve çeşitli örneklerle gösteren Koçi Bey, rüşvet ve kayırma nedeniyle İslam’ın her türlü mevki ve işlerinin ehline emanet edilmesi gerekliliğinin ihlal edildiğini belirtir ve İslami ahlak ve prensipler adına şiddetli eleştirilerde bulunur.
Koçi Bey’in müesseseler açısından ele aldığı ve sultanın dikkatini çekmeye çalıştığı bir diğer konu, keyfi veya haksız azillerle her tür makam ve görevde yaşanan istikrarsızlıktır. Makam sahiplerinin görevlerinde uzun süre kalamamalarının devleti yetişmiş ve vasıflı insan kaynağından yoksun bıraktığını belirten Koçi Bey, özellikle fetva makamındakilerin azil endişesinden uzak tutulmasının yanı sıra, kazaskerler ve diğer ilmiye mensuplarının görev sürelerinin uzun tutulmasının faydalarını detaylı olarak açıklar.
- Veziriâzamlığın Statüsü
Koçi Bey, devlet mekanizmasının sağlıklı işleyişinde önemli bir rolü olan veziriâzamlığın statüsünü ayrı bir konu olarak ele alır. Veziriâzamın saray çevresinin müdahalelerinden ve etkili kişiler tarafından baskı altında kalmaksızın icraatında özgür hareket etmesinin olumlu yönlerini hükümdara göstermeye çalışır. Bu durum, devlet yönetiminin daha sağlıklı ve etkili bir şekilde işlemesi için önemli olduğunu vurgular.
Koçi Bey, rüşvet meselesi gibi devleti ve toplumu etkileyen sosyal sorunlara büyük önem verir ve genç sultanın bu konularda harekete geçmesi için zihnen hazırlanmasını teşvik eder. Koçi Bey, rüşvetin yanı sıra, dönemin diğer bir sosyal sorunu olan gösteriş ve lüks düşkünlüğü konusuna da dikkat çeker.
Koçi Bey Risâlesi 2. Bölüm
Risalesinin ikinci yarısında, Koçi Bey, başta belirttiği sorunların düzeltilmesi ve giderilmesi için çözüm önerilerini sunar. Geçmişteki usul ve düzenlere dönüşü, devletin eski gücünü yeniden kazanacağına inandığı bir çözüm olarak önerir. Özellikle timar ve zeamet müessesesinin eski haline kavuşturulması ve kapıkulu mevcudunun azaltılması, devletin eski gücünü geri kazanmasında önemli bir adım olarak görülür.
Kanuni Sultan Süleyman dönemini ele alan Koçi Bey, devlet nizamındaki çözülüşlerin başlangıcını bu dönemde görürken, aynı zamanda bu dönemi imparatorluğun güç ve zenginliğinin doruk noktası olarak kabul eder. Bu görüş, sadece Koçi Bey’e özgü değildir; Osmanlı devlet ve toplum hayatındaki bozulma ve çözülüşleri düşünen diğer Türk yazarları da benzer görüşleri dile getirmiştir.
Türk Montesquieu – Koçi Bey
Osmanlı Devleti’nin çöküş nedenlerini Batılı tarihçilerden hiçbirinin Koçi Bey kadar detaylı ele almadığını ifade eden Hammer, eseri, Montesquieu’nun Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı hakkındaki çalışmasıyla karşılaştırır ve Koçi Bey’i “Türk Montesquieu” olarak adlandırır. Bu benzetme, Koçi Bey’in Osmanlı tarih yazımında önemli bir yere sahip olduğunu ve devletin çöküş nedenlerini derinlemesine inceleyen bir düşünür olduğunu göstermektedir.
Koçi Bey’in risalesinin, IV. Murad’ın 1632’den itibaren devlet düzenini sağlamak ve yaygın çürüyüş ve bozuklukları önlemek amacıyla başlattığı icraat üzerinde büyük bir etkisi olduğu, Hammer ve Ahmed Vefik Paşa gibi yazarlarca kabul edilmektedir. Risaledeki öneriler ve hedeflerle IV. Murad’ın hatt-ı hümâyunları arasındaki ilişki ve benzerlikler kolayca görülebilir.
Koçi Bey’in IV. Murad’a sunduğu arzlarının sadece basılı nüshalarla sınırlı olmadığı, ayrıca başka arzlarının da olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, bazı yazma mecmualarda ve yeni yayımlanan metinlerde bulunmaktadır.
- İdari ve Sosyal Bozukluklar
Osmanlı literatüründe, idari ve sosyal bozukluklar hakkında yazılmış siyasetname, nasihatname ve ıslahat layihaları gibi eserlerde çeşitli derecelerde benzerlikler ve paralellikler bulunabilir. Bunların hepsinin ortak bir kaynaktan türediğini düşünmek isabetli olmayabilir. Belirli bir sosyal ortamda ve şartlar altında, benzer olaylar karşısında, kitabi etkileşim olmaksızın benzer düşüncelere sahip olmak beklenmedik bir durum değildir. Dolayısıyla, Koçi Bey’in risalesindeki benzerlikler, onun orijinal olup olmadığı konusunda bir ölçüt teşkil etmeyecektir.
Koçi Bey’in risalesinin en önemli ve dikkate değer yönü, bu benzerlikler üzerine kurulu bir bileşim sunmasıdır. Risaledeki görüşler, kitaplardan öğrenilmiş bilgilerden ziyade, yaşanmış deneyimlerden ve gözlemlerden kaynaklanmaktadır. Bu bakış açısı, Koçi Bey’in deneyimli bir devlet hizmetkârı olarak oluşturduğu portreye uygun bir yaklaşım sergilemektedir.
Koçi Bey, benzer eserlerle ortak noktalara sahip olmasına rağmen, konuları daha vurgulayıcı ve çarpıcı bir ifadeyle sunması, daha düzenli ve sağlam bir yapıya sahip olması, analitik ve eleştirel zihniyet sergilemesi ve hükümdar karşısında cesur ve açık sözlü bir tutum takınması nedeniyle yazdıklarını diğer eserlerden daha etkili ve farklı kılmıştır. Bu nedenle, onun eseri, diğerlerinden daha fazla kabul görüp aranan bir eser niteliğine kavuşmuştur.
- Kānûn-ı kadîm
Koçi Bey, “Kānûn-ı kadîm” dediği ve Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemindeki disiplin ve ahlâka dönülmesi gerektiğine inanarak, mevcut çözülüş ve bozulmadan çıkılacağını düşünmekteydi. Günümüz tarihçileri, bu iyimser görüşlerin geçmişteki bir altın çağa romantik bir özlem olarak değerlendirilmektedir. Koçi Bey’in risâlelerindeki romantik hava, daha sonraki dönem yöneticileri ve reformistler üzerinde de etkili olmuştur.
Koçi Bey, hükümdara anlattığı arzlarında devlet ve toplum yapısındaki bozulma ve çözülmeleri başarılı bir şekilde ele almıştır. Onun ve çağının diğer reform yazarlarının, timarlı sipahi konusunda ateşli silahların önünde bu gücün eski etki ve değerini yitirdiğini henüz fark edemedikleri belirtilmektedir.
Koçi Bey’in risâlelerindeki düşünce açıklığı, ifade ve üsluba hâkimiyet, nesir edebiyatımızın seçkin örnekleri arasında sayılmasını sağlamıştır. Ebüzziyâ Mehmed Tevfik ile başlayan ilk edebî değerlendirmelerde, Koçi Bey’in nesri ve üslûbu Naîmâ tarihinin öncüsü ve Âkif Paşa’nın müjdecisi olarak kabul edilmiştir.
Başlangıçta hükümdar nezdinde ve sarayın sınırları içinde kalmış olan risâle, daha telifi yılında Koçi Bey’in oğlunun elindeki nüshadan muhtemelen bir Enderun veya Dîvân-ı Hümâyun görevlisi olan Abdullah Halîfe tarafından istinsah edilerek saray dışına çıkarılmıştır. Fransız elçiliğinden müsteşrik Galland, 1673 yılında onun bir nüshasını elde ederek Fransa’ya göndermiştir. Petersburg nüshasında, risâleyi “ruk‘a-i esrâr-unvân” diye vasıflandıran kayıt da bu gizliliği yansıtmaktadır.
Batılılar, Osmanlı Devleti’nin askerî, malî ve iktisadî gücü ve zaafını öğrenmek açısından bu eseri önemli bulmuşlar ve müsteşrik François Pétis de la Croix tarafından ilk defa olarak Fransızca’ya tercüme edilip basılmıştır. Osmanlı sultanlarının en gizli hazîne-i evrâkından alındığı kaydı ile yapılan takdim, Batı dünyasının esere karşı gösterdiği ilginin nedenini açıklamaktadır. Koçi Bey’in risâlelerinin Avrupa’nın Paris, Berlin, Viyana ve Petersburg gibi başlıca devlet merkezlerinin kraliyet ve akademi kütüphanelerinde yazma nüshalarının bulunması tesadüf değildir.
Koçi Bey Risâlelerinin Tercüme Edilmesi
Osmanlı tarihçiliği açısından Hammer’in etkisiyle ilgi çeken eser, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı parçalanma süreci sırasında daha da önem kazanmış ve Almanca, Macarca ve Rusça tercümelerinin yapılmasına yol açmıştır. Aynı zamanda, reform havası içinde olan Türkiye’de de yayımlanma ihtiyacı duyulmuş ve yirmi beş sene gibi bir süre içinde ardı ardına çeşitli baskıları yapılmıştır. Şinâsi Efendi, bu baskılar dolayısıyla risâleyi değerlendiren bir tanıtma yazısı kaleme almıştır.
Sultan İbrahim İçin Yeni Risâle
Sultan İbrahim tahta geçtiğinde Koçi Bey, onun için de birincisinden dokuz yıl sonra bir ikinci risâle daha kaleme almak durumunda kaldı. İlk risâlenin IV. Murad nezdinde gördüğü kabul ve icraatı hususunda ona sağladığı fayda ve hizmet, hükümdar değişikliğinde yenisi için de böyle bir risâle istenmesine yol açmıştı. Sultan İbrahim, muhtemelen annesi Kösem Sultan’dan öğrendiği risâle hakkında ve özellikle Vezîriâzam Kemankeş Mustafa Paşa’nın öğütlemeleriyle, Koçi Bey’den kendisini de devlet işleri hususunda bilgilendirecek böyle bir rehber yazmasını ısrar ve acele ile istemekteydi.
Koçi Bey’in bu şartlar altında yazdığı risâlede, esas olarak sultana ilk cülûs yılı içinde sunduğu arzlar yer almaktadır. Sultanın, cevaplarını acele beklediği soru ve konuların sık sık araya girmesinden dolayı risâledeki metinler arasında birinci risâledeki gibi muntazam bir sıralama ve ele alınan bahislerde bir insicam tutturmak mümkün olmamıştır. Belirli bir tasnif dairesinde olmaksızın bir araya getirilmiş arzların taşıdığı başlıklar, çok defa muhteviyatlarını gerektiği şekilde yansıtmaz.
Her iki risâle de tahta yeni çıkmış, henüz tecrübe sahibi olmayan bir hükümdara yol gösterici olmak gibi ortak bir amaca yöneliktir, ancak mahiyet ve muhteva açısından birbirlerinden oldukça farklıdırlar. Bu farkı yaratan, öncelikle ve doğrudan muhatapları olan iki hükümdar arasındaki kültür seviyesi ve karakter farkıdır. İkinci risâle, birinci risâleden ele aldığı konu ve meselelerden başlayarak, dili ve ifadesine kadar farklılık gösterir.
Birinci Risâlenin Amacı
Birinci risâle, büyük işler yapmaya azimli ve kültürlü IV. Murad’a, devleti çöküntüye götüren idarî ve sosyal bozuklukların tahlilî ve tenkidî surette arz ve dökümü ile bunların ıslahına yönelik çağrı ve teklifleri içeren etraflı bir “brifing” verirken; ikinci risâlede, yıllarca kafes hayatı yaşayan ve devlet işlerine yabancı olan Sultan İbrahim’e devlet düzeni ve teşkilâtı hususunda bilgi vermek, işgal ettiği makam dolayısıyla uyması gereken usul ve kaideleri anlatmak ve riayet etmekle mükellef olduğu saray ve devlet teşrifatını zihnî seviyesinin kaldırabileceği bir açıklık ve basitlikle anlatmaya çalışmaktadır. Öyle ki, “Benim devletli hünkârım, böylece lügatlar bilmek lâzımdır” diyerek çağın vasat herhangi bir insanının bile kolayca bilebileceği “kul, vakıf, muhasebe, mezraa, âb, nân, bâd” gibi günlük hayatta câri sözlerin bile ne demek olduğunu ona açıklamak mecburiyet ve ihtiyacını hisseder.
İkinci Risâlenin Amacı
İkinci risâlede Koçi Bey, Sultan İbrahim’in devlet işlerindeki bilgi eksikliğini ve zayıf karakterini göz önünde bulundurarak, aksiyon ve hamle bekleyen meseleleri gündeme getirmek yerine, öncelikle sultanı devlet düzeni ve işleyişiyle ilgili konularda bilgilendirmeyi amaçlar. Bu durum, her iki risâlenin muhteva ve amacındaki farklılığı gösterir.
Sonuç olarak, Koçi Bey’in her iki risâlesi de yeni tahta çıkan ve tecrübesiz hükümdarlara yol göstermeyi amaçlar. Fakat muhatapları arasındaki kültür ve karakter farklılıkları nedeniyle, risâleler mahiyet ve muhteva açısından birbirlerinden farklılık gösterir. İlk risâle, büyük işler yapmaya azimli ve kültürlü IV. Murad’a devletin sorunlarını ve ıslah önerilerini sunarken; ikinci risâle, devlet işlerine yabancı olan Sultan İbrahim’i devlet düzeni ve teşkilâtı hakkında bilgilendirmeye ve yönetimle ilgili temel kavramları açıklamaya odaklanır.
Teşkilât Risâlesi – Koçi Bey
İkinci risâlede, idarî ve sosyal problemlerden ziyade devlet mekanizmasının işleyişi ve saray teşrifatıyla ilgili konular ağırlık kazanır. Bu nedenle, risâle, Koçi Bey tarafından isimlendirilmemiş olmasına rağmen, günümüzde “Teşkilât Risâlesi” olarak anılmaktadır.
Risâlede, askerî, mülkî ve adlî kesimlerle devlet teşkilâtı, Enderun ve Kapıkulu Ocağı, Dîvân-ı Hümâyun’un idarî yapısı, ilmiye sınıfı dâhil çeşitli kesimlerdeki hizmet erbabının vazifeleri, unvanları, tayin ve nasblarının usulleri, bürokrasi ve maliyeye ait ıstılahlar, hükümdar sıfatıyla saray dışında halk ile temaslarında dikkat edeceği hususlar, kendi adına düzenlenen yazışmaların formüller, devletin askerî ve malî gücü, nüfusu ile ilgili bilgiler için başvuracağı “kuyudât”, sefer hazırlıklarının yürütülme şekli, elçilerin ve Kırım hanlarının kabul merasimi teşrifatı gibi çeşitli bürokratik konular işlenir. Bu odak noktaları, risâleye siyasetnâme veya nasihatnâme’den çok, başlı başına bir diplomatika kılavuzu olma niteliği kazandırır. Öğretici olma amacına sahip olan arzların her biri bir ders niteliğinde olup, risâlenin tamamı küçük bir diplomatika el kitabı olarak kabul edilebilir.
Sultan İbrahim’e sunulan risâlede, Koçi Bey’in halkla temas kurarken dikkat etmesi gereken hususlara dair öğütleri ve psikolojik rahatlama sağlamak için başvurabileceği çözümler gibi konular, eserin nasihatnâme yönünü yansıtan birkaç küçük not olarak görülebilir. Sultan İbrahim’in risâledeki yazılanlardan iyi bir şekilde faydalandığı ve hatt-ı hümâyun ve buyruklarında Koçi Bey’in önerdiği formül ve ifadeleri kullanmaya özen gösterdiği belirtilmektedir.
Koçi Bey’in Sultan İbrahim’e ilettiği arzlar ve risâle, gizli tutulduğu için saray dışına çıkması gecikmiş ve istinsahlar sınırlı sayıda kalmıştır. İlk olarak anonim bir eser olarak kabul edilen risâle, Koçi Bey’e aidiyeti uzun süre bilinememiştir. Hammer gibi bazı araştırmacılar eseri “nasihatnâme” olarak adlandırmış ve anonim bir eser olarak kabul etmiştir.
Koçi Bey “Risâle”sinin Bulunması ve Çevirisi
Risâle, bazı yazarlar tarafından yakın zamanlara kadar kayıp bir eser olarak sanılmıştır. Ancak, Hammer ve Behrnauer gibi araştırmacılar risâlenin içeriğini ve çeşitli nüshalarını incelemiş ve değerlendirmişlerdir. Koçi Bey’in risâlesi, ilk olarak Almanca’ya çevrilmiş ve daha sonra Türkçe metni de Ali Kemali Aksüt tarafından yayımlanmıştır.
İstanbul’daki kütüphanelerde bulunan nüshalardan en güvenilir olanı, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki yazmadır. Bu yazmanın, Koçi Bey’in el yazısıyla Sultan İbrahim’e takdim edilmiş nüsha olabileceği düşünülmektedir. İkinci risâlenin St. Petersburg nüshalarının tanıtımı ve Koçi Bey’e aidiyeti meselesi, İ. E. Petrosyan tarafından yapılmıştır.
Kısacası, Koçi Bey’in Sultan İbrahim’e sunduğu risâleler, gizli tutulduğu için uzun süre anonim kalmış ve saray dışına çıkması gecikmiştir. İlk kez Hammer ve Behrnauer gibi araştırmacılar tarafından incelenen eser, zamanla Koçi Bey’e aidiyeti anlaşılan ve daha fazla araştırma ve inceleme yapılan bir kaynak hâline gelmiştir.
Koçi Bey Risalesinin Kısa Özeti
Koçi Bey Risalesi, 17. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde yaşayan Koçi Bey tarafından kaleme alınan iki önemli risâleden oluşur. Bu risâleler, devlet yönetimi ve reformlarla ilgili değerli öneriler ve analizler içerir.
Birinci risâle, dönemin padişahı IV. Murad’a sunulmuştur ve devletin içinde bulunduğu zor durumlar, gerileyen ekonomi ve sosyal problemlere odaklanır. Koçi Bey, bu risâlede devletin maliye, adalet ve eğitim gibi alanlarda yapılması gereken düzenlemeleri, reformları ve yenilikleri detaylı olarak ele alır. Ayrıca devlet yönetimindeki yolsuzlukları ve haksız uygulamaları eleştirerek, adaletin sağlanması ve devletin tekrar güçlenmesi için öneriler sunar.
İkinci risâle ise, dönemin diğer padişahı Sultan İbrahim’e sunulmuştur ve daha çok devlet mekanizmasının işleyişi, saray teşrifatı ve bürokrasiyle ilgilidir. Bu risâlede, askerî, mülkî, adlî kesimleriyle devlet teşkilâtı, Enderun, Kapıkulu Ocağı, Dîvân-ı Hümâyun’un idarî yapısı ve ilmiye sınıfı gibi konulara değinilir. Ayrıca hükümdar sıfatıyla saray dışında halk ile temaslarında dikkat edilmesi gereken hususlar, yazışmaların usulleri ve devletin askerî ve malî gücü gibi konular ele alınır.
Koçi Bey Risalesi, devletin işleyişi ve yönetimiyle ilgili önemli bir rehber niteliği taşır. Her iki risâle de, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu sorunları ve bu sorunlara çözüm önerilerini sunarak tarihsel bir değer taşımaktadır.
Koçi Bey Risalesinde Osmanlı Devletinin Temel Sorunları
Koçi Bey, Risâlesi’nde 17. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin yaşadığı temel sorunları tespit eder ve bu sorunlara çözüm önerileri sunar. İşte risâlede dile getirilen bazı temel sorunlar:
- Merkezi otoritenin zayıflaması: Devlet yönetiminde yaşanan yolsuzluklar, adaletsizlikler ve liyakatsiz atamalar, merkezi otoritenin zayıflamasına yol açmıştır. Bu durum, eyaletlerin idaresinde sorunlar yaratmakta ve devletin gücünü azaltmaktadır.
- Ekonomik gerileme: Devletin maliye politikalarındaki başarısızlık, ekonomik gerilemeye yol açmıştır. Vergi sistemindeki adaletsizlikler, haksız tahsilatlar ve hazine kaynaklarının kötü kullanımı, ekonomik dengesizliklere ve devletin mali sıkıntılara girmesine neden olmuştur.
- Askeri gücün zayıflaması: Askeri disiplinin kaybolması, eğitim eksiklikleri ve Kapıkulu Ocakları’nın durumunun kötüleşmesi, Osmanlı ordusunun gücünün zayıflamasına sebep olmuştur. Bu durum, savaşlarda başarısızlıklara ve toprak kayıplarına yol açmaktadır.
- Adalet sisteminin bozulması: Adalet sisteminde yaşanan yolsuzluklar, rüşvet ve liyakatsiz kadı atamaları, toplumda adalet duygusunun zedelenmesine sebep olmuştur. Bu durum, halkın devlete olan güveninin azalmasına ve sosyal huzursuzlukların artmasına yol açmıştır.
- Eğitim ve ilim alanındaki gerileme: Eğitim ve ilim alanlarında yaşanan gerileme, devletin bilimsel ve kültürel faaliyetlerinde geri kalmışlığa yol açmıştır. Bu durum, devlet yönetiminde liyakatli ve yetişmiş insan gücünün eksikliğine neden olmaktadır.
Koçi Bey, risâlelerinde bu temel sorunları tespit etmekle kalmayıp, devletin tekrar güçlenmesi ve refaha kavuşması için yapılması gereken reformlar ve düzenlemeler hakkında detaylı öneriler sunar. Bu öneriler, adaletin sağlanması, liyakatli yöneticilerin atanması, ekonomik politikaların düzeltilmesi ve askeri disiplinin sağlanması gibi konuları kapsar.
Koçi Bey’e Göre Devletin Tekrar Güçlenmesi İçin Yapılması Gerekenler
- Merkezi otoritenin güçlendirilmesi: Devlet yönetiminde liyakat ve adaletin sağlanması, yolsuzlukların önlenmesi ve merkezi otoritenin güçlendirilmesi gerekmektedir. Yönetici atamalarında liyakate ve adalet ilkesine dikkat edilmeli, yolsuzluklara ve haksızlıklara göz yumulmamalıdır.
- Ekonomik politikaların gözden geçirilmesi: Vergi sistemi adaletli bir şekilde düzenlenmeli, haksız tahsilatlara son verilmeli ve hazine kaynakları etkili ve verimli bir şekilde kullanılmalıdır. Bu sayede devletin mali durumu düzeltilip ekonomik refah sağlanabilir.
- Askeri reformlar: Askeri disiplin ve eğitim yeniden tesis edilmeli, Kapıkulu Ocakları’nın durumu iyileştirilmeli ve askeri güç artırılmalıdır. Bu sayede ordunun savaşlarda başarısı artacak ve toprak kayıplarının önüne geçilecektir.
- Adalet sisteminin düzeltilmesi: Adalet sistemi, rüşvet ve yolsuzluklardan arındırılmalı, liyakatli kadılar atanmalı ve adaletin sağlanması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu sayede halkın devlete olan güveni artacak ve sosyal huzur sağlanacaktır.
- Eğitim ve ilim alanlarında yeniden canlanma: Eğitim ve ilim alanlarında yapılan yatırımlar artırılmalı, yetişmiş ve liyakatli insan gücü yetiştirilmeli ve bilimsel ve kültürel faaliyetlere önem verilmelidir. Bu sayede devletin yönetiminde ve diğer alanlarda liyakatli insanlar görev alabilecek ve devletin güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
Koçi Bey Risalesi Kimlere Sunuldu?
Koçi Bey tarafından yazılan iki tane risale bulunmaktadır. Bunlar bizzat padişahlara sunulmuş olup Osmanlı’nın çöküş nedenleri ve bu nedenlere çözüm bulmak amacıyla kaleme alınmıştır. Ayrıca ideal devlet yönetimi ile ilgili de bilgiler bulunmaktadır.
Koçi Bey Risalesi I, 17. yüzyıl Osmanlı padişahı olan IV. Murad’a (Murad IV) sunulmuştur. Bu risâlede de Koçi Bey, devletin içinde bulunduğu sorunlara işaret eder ve Osmanlı İmparatorluğu’nun toparlanması ve güçlenmesi için çözüm önerileri sunar.
Koçi Bey Risalesi II, 17. yüzyıl Osmanlı padişahı Sultan İbrahim (İbrahim I) döneminde sunulmuştur. Koçi Bey, bu eseriyle devletin yaşadığı sorunlara dikkat çekerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden güçlenmesi için önerilerde bulunmuştur.
Koçi Bey’in Eserleri
Koçi Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş dönemine dair önemli bilgiler sunan ve dönemin sorunlarına dikkat çeken iki önemli eser yazmıştır. Bu eserler şunlardır:
- Koçi Bey Risalesi (Sultan IV. Murad’a Sunulan Risale): Bu risâle, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu problemleri ve başlıca sorunları ele alarak, devletin tekrar güçlenmesi ve toparlanması için öneriler sunmaktadır. Koçi Bey, bu risâlede özellikle askeri düzen, mali yapı, devlet yönetimi ve adalet sistemine dikkat çekerek reform yapılması gerektiğini vurgular.
- Teşkilât Risalesi (Sultan İbrahim’e Sunulan Risale): Bu risâle, Osmanlı Devleti’nin idari ve sosyal problemlerinden ziyade, devlet mekanizmasının işleyişi, saray teşrifatı ve çeşitli devlet müesseseleri hakkında bilgi verir. Bu eser, Koçi Bey tarafından isimlendirilmemiş olmasına rağmen, günümüzde “Teşkilât Risâlesi” olarak anılmaktadır.
Her iki risâle de dönemin Osmanlı padişahlarına sunulmuş olup, devletin sorunlarını ve çözüm önerilerini içermektedir. Bu eserler, Osmanlı tarihine dair önemli kaynaklar olarak kabul edilmektedir.
Koçi Bey’in Edebi Kişiliği
- Koçi Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyılının ortalarında yaşamış önemli bir devlet adamı ve entelektüeldir. Edebi kişiliği hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte, yazdığı risâleler ve onların içeriği, onun döneminin meselelerine dair derin bilgi ve birikime sahip olduğunu gösterir.
- Koçi Bey’in risâlelerinde kullandığı dil, Osmanlı Türkçesi’nin güzel örneklerinden biridir ve döneminin edebiyat ve dil anlayışına uygun bir şekilde kaleme alınmıştır. Ayrıca, metinlerinde zaman zaman öğüt ve nasihatlarla süslenen bir üslup benimsemiştir. Bu, onun hem edebiyat alanında hem de siyasi düşünce ve tarih konularında bilgili olduğunu gösterir.
- Koçi Bey’in eserleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun durumunu ve problemlerini anlatırken, devlet yönetiminin ve sosyal yaşamın düzeltilmesi için öneriler sunar. Edebi kişiliğini ortaya koyan bu eserlerde, aynı zamanda devlet yönetimi ve hukuk alanındaki bilgisi de gözler önüne serilir.
- Koçi Bey’in edebi kişiliği, yazdığı risâlelerde gözlemlenen derin bilgi ve anlayış, üslup ve dikkat çekici önerilerle ortaya çıkmaktadır. O, Osmanlı tarihi ve edebiyatına önemli katkılar sağlamış bir devlet adamı ve düşünürdür.
Koçi Bey’in Risalelerinde Öğüt ve Nasihatler
Koçi Bey’in risâlelerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun durumunu ve problemlerini anlatırken aynı zamanda öğüt ve nasihatler da sunar. Bu öğütler ve nasihatler, devlet yönetiminin ve sosyal yaşamın düzeltilmesi için önemli öneriler içerir. İşte bu risâlelerde yer alan bazı önemli öğüt ve nasihatler:
- Koçi Bey, adaletin sağlanmasının devletin temel görevlerinden biri olduğunu vurgular ve yöneticilerin bu konuda hassasiyet göstermeleri gerektiğini belirtir.
- Koçi Bey, Osmanlı’nın gücünün temelini oluşturan timar sistemi ve mülkî teşkilâtın kötüleştiğine dikkat çeker ve bu alanlarda düzenlemeler yapılmasını önerir.
- Koçi Bey, askerî disiplin ve eğitimin önemine değinir ve devletin askerî gücünü artırmak için bu alanlara önem vermesi gerektiğini vurgular.
- Yolsuzluk ve rüşvetin devletin ekonomik ve sosyal yapılarına zarar verdiğini belirten Koçi Bey, bu tür sorunlarla mücadele etmek için etkili yöntemlerin uygulanması gerektiğini savunur.
- Koçi Bey, adil bir vergi sisteminin devletin mali gücünü artıracağını ve halkın memnuniyetini sağlayacağını belirtir. Bu nedenle, vergi sistemi ve mali düzenlemelerin gözden geçirilmesi gerektiğini önerir.
- Eğitimin önemine değinen Koçi Bey, eğitim ve ilim politikalarının Osmanlı’nın geleceği için kritik olduğunu ifade eder ve bu alanlarda reformlar yapılmasını teşvik eder.
- Koçi Bey, hükümdarın halkla doğrudan ilişkiler kurması ve onların sorunlarını dinlemesi gerektiğini belirtir. Bu sayede, halkın güvenini kazanarak devletin istikrarını sağlayabileceğini vurgular.
Henüz Hiç Yorum Yapılmamış