Sünbülzâde Vehbî’nin Hayatı

Sünbülzâde Vehbî, 18. yüzyılda yaşamış önemli bir Osmanlı şairi, yazar ve devlet adamıdır. Maraşlı bir ulema ailesi olan Sünbülzâdeler’e mensuptur ve babası Râşid Efendi ile dedesi Mehmed Efendi, her ikisi de âlim ve eser sahibi olan kişilerdir. Vehbî, ilk eğitimini Maraş’ta vardıktan sonra İstanbul’a giderek, yazdığı kasideler ve tarihler sayesinde dönemin önde gelen meclislerinin toplanma fırsatını buldu.

Kariyerine müderris olarak başlayan Vehbî, daha sonra kadılık görevine atandı. İnşâ kalkanı fark edilince, Yenişehirli Osman ve Reîsülküttâb İsmâil efendilerin himayesiyle hâcegân rütbesini aldı ve mühimme yazıcılığı görevinde bulundu. Farsça dil bilgisi nedeniyle I. Abdülhamid Kerim döneminde Han Zend’e elçi olarak gönderildi ve bu süreçte dostluk kurdu. Ancak, devletin menfaatlerine zarar verme iddiaları üzerine idamı emredildi. Gizlice İstanbul’a dönen Vehbî, Üsküdar’da saklandığı sırada yazdığı “Tannâne” kasidesi sayesinde affedildi.

Bir süre göreve atanamayan Vehbî, yoksulluk içinde yaşadı. 1783’te Sadrazam Halil Hamîd Paşa’nın himayesiyle kadılık görevine geri döndü. 1787’de Rodos’ta kadılık yaparken, Şâhin Giray Han’ın idamında etkin rolü bilinmektedir. Silistre nâibliği ve Avusturya seferi sırasında Ordu-yı Hümâyun kadılığı nâibliği yaptı, daha sonra eski Zağra kadılığına atandı. Ancak, 1790’da bazı yolsuzluk iddiaları ve bir kadın meselesi nedeniyle görevinden alındı.

III. Selim en parlak dönemini yaşayan Vehbî, Manisa, Siroz, Manastır ve Bolu’da kadılık gittikten sonra emekli oldu ve İstanbul’a dönerek huzurlu bir hayat döneminde sürdü. Yaşlılığında nikris olması Vehbî, görme sırasında ve bilincini yitirdi. 29 Nisan 1809’da vefat eden şair, Edirnekapı dışında defnedildi.

Sünbülzâde Vehbî, döneminin önemli şairlerinden biri olarak kabul edilir. Lâubali ve ahlâk dışı eserler yazdığı iddia edilse de, bu tür eserlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. Zağra kadılığında kethüdâsı olan Sürûrî’nin Hezeliyyât adlı eserinde Vehbî hakkında hicivler bulunsa da, bu tür şiirlerin Vehbî’nin divanında yer almadığı düşünülür. Şevkengîz adlı eseri de divan nüshalarında bulunmamaktadır.

Vehbî’nin şiirleri, söz sanatları zenginliği açısından önemlidir ve hayatı hakkında birçok bilgi özellikle kasidelerinden elde edilir. Şiirlerinde yerel kelime ve deyişler açısından zenginlik gösterir ve Nedîm ve Sâbit gibi şairlerin etkisi açıkça görülür.

Çağdaşı Keçecizâde İzzet Molla, Vehbî’yi döneminin reîsü’ş-şuarâsı olarak kabul ederken, Ziyâ Paşa onu kokusuz gül benzetmesiyle değerlendirmiştir. Muallim Nâci ise, Vehbî’nin orijinallik özentisiyle şiirselliğini kaybettiği gerekçesiyle eleştirmiştir.

Ali Canip Yöntem, Vehbî’nin şiirleri arasında divan edebiyatı estetiğine uygun ve başarılı pek çok örnek bulunduğunu belirtir. Bu değerlendirmeler, Sünbülzâde Vehbî’nin döneminde ve sonrasında farklı açılardan değerlendirilen ve tartışılan bir şair olduğunu göstermektedir.

Sünbülzâde Vehbî’nin Eserleri ve İçerikleri

Sünbülzâde Vehbî – Tuhfe-i Vehbî

  • Sünbülzâde Vehbî’nin Tuhfe-i Vehbî eseri, 18. yüzyıl Osmanlı şair ve devlet adamı tarafından yazılan önemli bir Farsça-Türkçe sözlüktür.
  • Tuhfe-i Vehbî, 1783’te Sünbülzâde Vehbî’nin öğrencileri olan Sadrazam Halil Hamîd Paşa’nın iki oğlu için yazılmıştır.
  • Eser, değişik vezinlerde yazılmış elli sekiz kıtadan oluşmaktadır.
  • Tuhfe-i Vehbî, Farsça ve Türkçe kelimeleri içeren çift dilli bir sözlük niteliğindedir.
  • Eserde, önceki sözlüklerde bulunmayan Farsça kelime ve ifadelere yer verilmiştir.
  • Tuhfe-i Vehbî, içerdiği yeni Farsça kelime ve ifadeler nedeniyle döneminde çok tutulmuş ve popüler hale gelmiştir.
  • Tuhfe-i Vehbî, medreselerde ve rüşdiyelerde ders kitabı olarak okutulmuştur.
  • Eser, Sünbülzâde Vehbî’nin hayatta olduğu dönemde basılmıştır.
  • Tuhfe-i Vehbî, Hayâtî Ahmed Efendi ve Lebîb Efendi tarafından şerh edilerek, eserin anlamı ve kullanımı üzerinde açıklamalar yapılmıştır.
  • Bu özellikler, Tuhfe-i Vehbî’nin döneminde önemli bir eğitim kaynağı ve sözlük olduğunu göstermektedir.

Sünbülzâde Vehbî Divânı

Sünbülzâde Vehbî’nin Divanı, döneminin önemli şair ve devlet adamı tarafından kaleme alınmış zengin ve hacimli bir eserdir.

İşte Divan’ın öne çıkan özellikleri:

  1. Altı bölümden oluşur: Divan, manzum bir sebeb-i te’lîfin bulunduğu giriş bölümü ve beş ayrı başlık altında toplanmış şiirlerden oluşur.
  2. Çeşitli dillerde şiirler içerir: Divan’da Arapça kasideler ve beyitler, Farsça divançe ve Türkçe şiirler yer alır.
  3. Tarihler: Farsça divançenin 1204 (1789-90) yılında, diğer beş bölümün ise 1205 (1790-91) yılında düzenlendiği anlaşılmaktadır.
  4. Ünlü kişilere ithaf edilmiş şiirler: Divan’da III. Selim’e sunulan şiirlerin yanı sıra Şeyhülislâm Esadefendizâde Mehmed Şerif Efendi, Râgıb Paşa ve Halil Hamîd Paşa’ya takdim edilen birçok kaside bulunur.
  5. İranlı ve Osmanlı şairlerine nazîreler ve tahmîsler: Divan’da Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, Sâib-i Tebrîzî gibi İranlı şairlerle Bâkî, Nâbî, Sâbit, Nef‘î gibi Osmanlı şairlerine yazılmış nazîreler ve tahmîsler yer alır.
  6. Sultan Mustafa için yazılmış methiye: Farsça divançe bölümünde, Sultan Mustafa için yazılmış bir methiye de bulunmaktadır.
  7. Tenkitli metin ve inceleme: Sünbülzâde Vehbî’nin Divanı’nın tenkitli metni, Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından doktora tezi olarak hazırlanmış ve daha sonra yayımlanmıştır.

Bu özellikler, Sünbülzâde Vehbî’nin Divanı’nın döneminde ve sonrasında değerli bir edebi eser olarak kabul edildiğini göstermektedir.

Sünbülzâde Vehbî Divânı Ne Anlatır?

  • Divân’daki kasideler genellikle padişahlar, devlet adamları ve önemli kişilere övgüler ve methiyeler içerir. Bu övgülerin amacı, şairin sadakatini ve minnettarlığını ifade etmektir.
  • Gazel türündeki şiirlerde ise genellikle aşk, özlem, hüzün ve sevinç gibi duygusal temalar işlenir. Bu tür şiirlerde şair, duygularını ve düşüncelerini dile getirir.
  • Divân’da Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, Sâib-i Tebrîzî gibi İranlı şairlerle Bâkî, Nâbî, Sâbit, Nef‘î gibi Osmanlı şairlerine yazılmış nazîreler ve tahmîsler yer alır. Bu şiirler, şairin söz konusu şairlere olan saygısını ve etkileşimini gösterir.
  • Tarihler adı verilen şiirlerde, şair önemli olayları ve tarihleri anlatır. Bu tür şiirlerde, şairin tarihsel olaylara ilişkin bilgi ve düşüncelerini öğrenmek mümkündür.
  • Şiirlerde yerel deyimler ve kelimelerle zenginleştirilmiş, şairin yaşadığı dönem ve çevrenin kültürel atmosferine dair ipuçları bulunur.

Sünbülzâde Vehbî – Lütfiye

  • Sünbülzâde Vehbî’nin Lütfiye eseri, şairin kaleme aldığı mesnevî türündeki didaktik ve eğitici bir eseridir. Lütfiye, İslam Ansiklopedisi’ndeki bilgilere göre, öğrencilere ve gençlere ahlak, adab ve hayatın temel prensipleri hakkında bilgiler vermek amacıyla yazılmıştır.
  • Lütfiye, mesnevî türünde yazılmış bir eserdir. Mesnevî, genellikle hikâye ve öğretici nitelikli konuları işleyen, nazım birimi beyit olan ve çift mısralı olarak yazılan bir nazım şeklidir.
  • Lütfiye eseri, özellikle öğrencilere ve gençlere yönelik eğitici ve didaktik içerikler sunar. Ahlak, adab, hayatın temel prensipleri ve insanların yaşamlarında karşılaşabileceği durumlar hakkında bilgi ve öğütler verir.
  • Eserde, İslam ahlakı ve dini değerler üzerinde durulur. Bu sayede okuyucular, İslam’ın öğretileri doğrultusunda doğru davranışlar sergilemeyi öğrenirler.
  • Lütfiye eserinde, anlatılan derslerin ve öğütlerin daha iyi anlaşılabilmesi için hikâyeler ve örnekler kullanılır. Bu sayede eser, okuyucuların ilgisini çeken ve onların düşünmelerini sağlayan bir yapıya sahip olur.
  • Sünbülzâde Vehbî’nin Lütfiye eserinde, dönemin edebiyatına uygun bir dil ve üslup kullanılır. Bu sayede eser, hem öğretici ve didaktik özellikler taşır, hem de edebi açıdan zengin ve ilgi çekici bir yapıya sahip olur.
  • Lütfiye’nin hedef kitlesi öğrenciler ve gençlerdir. Eserde verilen dersler ve öğütler, bu yaş grubunun yaşamlarına ve ihtiyaçlarına yönelik olarak kaleme alınmıştır.
  • Sünbülzâde Vehbî’nin Lütfiye eseri, mesnevî türünde yazılmış, eğitici ve öğretici niteliklere sahip bir yapıda olup, öğrencilere ve gençlere yönelik ahlaki ve dini değerlerin öğretildiği, hikâyeler ve örneklerle zenginleştirilmiştir.

Sünbülzâde Vehbî – Nuhbe-i Vehbî

  • Sünbülzâde Vehbî’nin Nuhbe-i Vehbî eseri, Arapça-Türkçe manzum bir sözlük olarak kaleme alınmıştır.
  • Nuhbe-i Vehbî, 1799 yılında yazılmıştır ve III. Selim’e ithafen kaleme alınmıştır.
  • Eser, Arapça-Türkçe manzum bir sözlük olarak yazılmıştır. Bu sayede, iki dilde de eş zamanlı olarak bilgi sunar.
  • Özellikle az bilinen kelimelere odaklanarak daha önceki sözlüklerde yer almayan ifadeleri içermektedir.
  • Tuhfe-i Vehbî’ye göre daha hacimli olan Nuhbe-i Vehbî, Sünbülzâde Vehbî hayatta iken ve onun ölümünden sonra da birçok defa basılmıştır.
  • Cumhuriyet dönemine kadar mekteplerde okutulan Nuhbe-i Vehbî ve Tuhfe-i Vehbî, Sünbülzâde Vehbî’nin bir âlim olarak tanınmasında önemli rol oynamıştır.
  • Nuhbe-i Vehbî’yi şerh etmeye başlayan Hayâtî Ahmed Efendi, eseri tamamlayamadan vefat etmiştir. Bunun üzerine eseri şerh etme görevini oğlu Hayâtîzâde Şeref Halil üstlenmiş ve eseri tamamlamıştır.
  • Sünbülzâde Vehbî’nin Nuhbe-i Vehbî eseri, Arapça-Türkçe manzum bir sözlük olarak kaleme alınmış, az bilinen kelimeleri içeren ve eğitimde kullanılan önemli bir eserdir. Eser, şerh edilerek daha da değerli hale getirilmiştir.

Sünbülzâde Vehbî – Şevkengîz

  • Münazara tarzında yazılmış bir eserdir ve 770 beyit civarında uzunluğa sahiptir.
  • Zenpâre ve mahbubperest karakterlerinin kız ve oğlanların güzelliklerini karşılaştırdıkları bir hikâye üzerine kuruludur.
  • Hikâye sonunda ilâhî aşka yönelme temasını işler.
  • Mahallîleşme akımı çerçevesinde değerlendirilebilir ve bu tür kelime ve deyişler açısından zengindir.
  • Enderunlu Fâzıl’ın Hûbannâme, Zenannâme ve Çenginâme adlı eserleriyle birlikte basılmıştır.
  • Sünbülzâde Vehbî’nin münşeâtı bir yangında yok olmuş olsa da, bazı inşâ örnekleri Letâif-i İnşâ, Münşeât-ı Azîziyye ve kendi divanının bazı nüshalarında yer almaktadır.
  • Eserde, dönemin sosyal ve kültürel yapısına dair ipuçları bulunabilir.
  • Şevkengîz, Sünbülzâde Vehbî’nin dil becerisini ve söz sanatlarındaki ustalığını gösteren önemli bir eserdir.

Sünbülzâde Vehbî’nin Edebi Kişiliği

  • Vehbî’nin şiirleri, söz sanatları kullanımı ve dil becerisi açısından oldukça zengindir. Bu özellikleriyle döneminin önemli şairlerinden biri olarak kabul edilir.
  • Vehbî’nin eserlerinde mahallîleşme akımı etkisini görmek mümkündür. Eserlerinde mahallî kelime ve deyişlere sıkça yer verir.
  • Şiirlerinde Nedîm ve Sâbit’in etkisi açıkça görülür. Bu etki, onun edebi anlayışı ve üslubunu şekillendiren önemli unsurlardan biridir.
  • Divanında Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, Sâib-i Tebrîzî gibi İranlı şairlere ve Bâkî, Nâbî, Sâbit, Nef‘î gibi Osmanlı şairlerine nazîreler ve tahmîsler bulunur. Bu durum, Vehbî’nin döneminin şairleri ile etkileşim içinde olduğunu gösterir.
  • Sünbülzâde Vehbî, hem şair kimliğiyle hem de âlim kimliğiyle tanınır. Tuhfe-i Vehbî ve Nuhbe-i Vehbî gibi sözlükler yazarak döneminde eğitim alanında önemli katkılar sağlamıştır.
  • Çağdaşı Keçecizâde İzzet Molla, Vehbî’yi asrının reîsü’ş-şuarâsı kabul ederken, Ziyâ Paşa onu çölde yetişen kokusuz güle benzetmiş ve Muallim Nâci ise Vehbî’yi orijinallik özentisiyle şiirselliği kaybettiği için eleştirmiştir. Bu durum, Vehbî’nin edebi kişiliğinin döneminde nasıl algılandığını gösterir.
  • Sünbülzâde Vehbî’nin eserleri arasında divan edebiyatı, münazara tarzında eserler ve sözlükler gibi farklı türlerde çalışmalar bulunmaktadır. Bu çeşitlilik, onun edebi yaratıcılığının ve farklı alanlardaki bilgi birikiminin göstergesidir.

Sünbülzâde Vehbî’nin Dil Anlayışı

Vehbî, şiirlerinde söz sanatlarını ustaca kullanarak dil zenginliği ve estetik değeri yüksek eserler ortaya koymuştur. Vehbî, döneminde ortaya çıkan mahallîleşme akımını benimsemiş ve bu akımın etkisiyle eserlerinde yerel sözcük ve deyişlere yer vermiştir.

Vehbî’nin eserlerinde Farsça ve Türkçe dili arasında bir köprü kurarak iki dilin etkileşimini gözler önüne sermiştir. Tuhfe-i Vehbî ve Nuhbe-i Vehbî gibi sözlük çalışmaları, Farsça ve Türkçe’nin karşılıklı öğrenilmesini ve kullanılmasını teşvik etmiştir.

Vehbî, divan edebiyatının geleneğine bağlı kalarak bu geleneğin özelliklerini ve dil kullanımını eserlerinde sürdürmüştür. Vehbî’nin dil anlayışı, çağdaş şairlerle etkileşim içinde şekillenmiştir. Özellikle Nedîm ve Sâbit gibi şairlerin etkisini onun dil ve üslubunda görmek mümkündür.

Sünbülzâde Vehbî, dil kullanımında yenilikçi ve orijinal bir yaklaşım sergileyerek dönemindeki bazı eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. Bu durum, Vehbî’nin dil anlayışının döneminde nasıl algılandığını gösterir. Sünbülzâde Vehbî’nin dil anlayışı, söz sanatlarının zengin kullanımı, mahallîleşme akımına uyum, divan edebiyatı geleneğine bağlılık ve çağdaş şairlerle etkileşim gibi özelliklerle tanımlanabilir.

Sünbülzâde Vehbî – Rücu Şiiri ve Analizi

Azm-ü hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can.

Lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan.

Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kahkülüne nevcivan.

Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.

Salınarak giderken arkandan ben sokam,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.

Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan.

Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.

Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.

Herkese vermektesin, bir de bana versene
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.

Sen her zaman gelesin, ben Vehbi’ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümüsselam.

Sümbülzade Vehbi Efendi

 

Sümbülzade Vehbî Efendi’nin bu anekdota dayalı olarak yazdığı söylenen “Rücu” şiiri şu şekildedir:

Öldürmek istersen eğer sultanım, öldür beni,

Yaşatmak istersen, ömrüm sana feda, ödül senin.

Bu şiirde şair, padişahın isteğine göre öyle bir şiir kaleme almıştır ki, ilk mısraı okuyunca padişahın içinden onu öldürmek, ikinci mısraı okuyunca ise onu ödüllendirmek gelsin. Sümbülzade Vehbî, bu dörtlükte hem padişahın gücünü ve hükümranlığını kabul etmekte, hem de bağlılığını ve sadakatini dile getirmektedir. Bu şekilde, padişahın beklentisini karşılayan bir şiir ortaya çıkarmıştır.

Bu şiir, Sünbülzâde Vehbî tarafından yazılmış bir gazel örneğidir. Şiirde şair, sevgilisine karşı duyduğu aşkı ve arzularını dile getirirken, aynı zamanda mizahi ve espri dolu bir dil kullanmıştır. Şiirde kullanılan imgeler ve sözcükler, dönemin divan edebiyatının özelliklerini yansıtmaktadır.

Şiirde, şairin sevgilisine hizmet etme, ona rahatlık sağlama ve onunla yakınlaşma arzuları anlatılır. Şair, sevgilisine sunduğu hediyeler ve yapılan hizmetlerle onun gözüne girmeye çalışırken, bir yandan da mizahi ve alaycı bir dil kullanarak durumu ele alır. Bu durum, şiirin genel havasına esprili ve neşeli bir ton katmaktadır.

Ayrıca, şiirde yer alan “lale”, “sümbül”, “şarap” ve “altın” gibi klasik divan edebiyatı imgeleri, şairin dil anlayışının ve estetik zevkinin döneminin etkisi altında şekillendiğini gösterir.

Rücu şiiri Sünbülzâde Vehbî’nin mizahi ve esprili bir dil kullanarak aşk temasını işlediği, divan edebiyatı geleneği içinde yazılmış bir örnek olarak değerlendirilebilir.