Mevlana ve “Neden Türkçe Yazmadı?” Sorunsalı

Mevlana Celaleddin Rumi, 1207 yılında Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Aslen Türk soyundandır. Fars asıllı olduğu iddiaları yanlıştır. Bilakis, kendi belirttiği şekilde aktarmak gerekirse: ”Bigâne megirid mera zin kûyem, / Der kûyi şüma hanei hud micuyem; / Düşmen neyem erçend ki düşmen ruyem / Alsam Türkest egerçi Hindî gûyem.”

Türkçesi şudur: “Yabancı bellemeyin, ben de bu eldenim. Sizin diyarınızda kendi ocağımı aramaktayım. Düşman gibi görünüyorsam da düşman değilim. Hintçe söylüyorum ama aslım Türktür.”

Peki, akıllara o zaman bu soru gelecektir: “Madem Türk, niçin Farsça yazmış?”

Aslında bu sorunun birden fazla cevabı vardır. Ama bunları kısaca özetlemek gerekirse, şöyle bir yazı yazılabilir:

Mevlana’nın doğduğu tarih 1207. 1207 yılında, Anadolu’da mevcut bulunan Oğuz Türkleri, zaten çoktan “Eski Anadolu Oğuzcası” adını verdiğimiz, Leyla Karahan ve Zeynep Korkmaz gibi Türkologların da kabul ettiği üzere; Batı Türkçesinin ilk aşamasını oluşturmuşlardı. Yani; Mevlana’nın yetiştiği kültürde konuşulan Türkçeyle, o dönem Anadolu’sunda konuşulan Türkçe tamamen birbirinden farklıydı. Rumi, Doğu Türkçesi, Harezm Türkçesinin ilk aşaması olabilecek bir Türkçe, konuşuyordu. Mevlana, Anadolu bölgesindeki Türklerin ne konuştuğunu muhtemelen hiçbir zaman, tamamen doğru bir şekilde anlayamadı. Kaldı ki, Mevlana’nın Türkçe şiirleri de yok değildir. Birçok şiirinde Türkçe sözcüklere ve hatta fiillere dahi yer vermiştir.

 

“Peki neden Farsça?” Bu sorunun da sorulması gayet isabet olur çünkü; burdan sonra “Linguafranca” dediğimiz bir dilbilim terimiyle karşılaşacağız. Manası, “Prestij dil” anlamına gelen bu kültürel olgu; bir bilim, sanat yahut spor dalında, herhangi bir dönem boyunca etkisini “moda” olarak göstermiş diller için kullanılır. O  dönem bilimin prestij dili “Arapça” iken, edebiyatınki “Farsça” idi. Mevlana, derslerini de, vaazlarını da Farsça vermiştir ve o dönem halkının çoğu Farsça bildiği için bu konuda hiçbir sıkıntı çekmemiştir. Kaldı ki Yunus Emre gibi tasavvuf şairleri de ondan etkilenmiştir. Daha sonra Türk klasik edebiyatında göreceğimiz tasavvuf ekolü de Mevlana’dan gelme bir ekoldür. Mevlana, tek başına Türk edebiyatı için bir dönem oluşturabilecek kadar Türk edebiyatını etkilemiştir. Bugün, Farabi’yi nasıl Arapça notlar alıp Arapça çalışıyor diye Araplara bırakmıyorsak; Mevlana gibi bir değeri de Farslara bırakmamalıyız. Saygılar.

 

 

Arda AKTAŞ

Yeditepe Üniversitesi, Mart 2025.