Namık Kemal (21 Aralık 1840 – 2 Aralık 1888)

Namık Kemal’in Hayatı

21 Aralık 1840 tarihinde Bolayır’da doğdu. Babası eski, tanınmış ve çeşitli alanlarda büyük değerler yetiştirmiş bir soydan gelen Mustafa Asım Bey’dir.

Annesini iki yaşındayken kaybetmiş olan sanatçı, babasının başka bir kadınla evlenmesi sonucu 17’li yaşlarına kadar mutasarrıf (sancaklardaki yönetici) olan dedesi Abdüllatif Paşa’nın himayesinde yaşamıştır.

Dedesinin mutasarrıf olması ve Osmanlı’nın birçok bölgesinde görev yapmasından dolayı Namık Kemal de dedesiyle birlikte sürekli dolaşmıştır. Bundan dolayı da herhangi bir okul ortamında tam bir eğitim alamamıştır. Bu dönemlerde özel hocalar tarafından eğitime tabi tutulmuştur.

Namık Kemal’in Çocukluk Yılları

21 Aralık 1840’da Tekirdağ’da doğan Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım, babası ise Yenişehirli Mustafa Asım Bey idi. Namık Kemal’in annesi Arnavut’tur. İlk eğitimini Tekirdağ’da yaşarken mahallede yer alan bir tekkede aldı. Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi’nin şeyh olarak bulunduğu bu tekke Namık Kemal’in Arapça ve Farsça ile ilk tanıştığı dönem olmuştur. Tekkenin şeyhi ayrıca kendisine “Mehmet Kemal” ismini bu tekkede iken vermiştir.

Namık Kemal’in eğitim hayatı süreklilik göstermez. Sanatçı çocukluğundan itibaren dedesinin yanında büyümüştür. Dedesi Tekirdağ sancağında vali yardımcısı olarak görev yapan Abdülatif Paşa idi.

Namık Kemal’in Kars Yılları

Dedesinin görevinden dolayı eğitim hayatı sürekli sekteye uğrayan Namık Kemal için Kars yılları çok farklıdır. Dedesinin Kars mutasarrıfı olarak görevlendirilmesi sonucunda Kars’a yerleşen Namık Kemal, burada zihin ve beden bakımından büyük gelişmeler göstermiştir.

Özel eğitimler neticesinde kendisine ders veren hocalardan Arapça, Farsça gibi dillerle beraber Türk, Arap ve İran edebiyatlarını öğrenerek kendisini bu alanda oldukça geliştirmiştir. Sanatçının Kars yıllarında edindiği önemli özelliklerinden biri de Türk kültüründe önemli bir yer tutan avcılık, ata binme gibi sporları öğrenmesi ve bu alanlarda çeşitli başarılar elde etmesidir.

Namık Kemal’in İstanbul Yılları

17 yaşına kadar dedesinin yanında kalan ve dedesinin Sofya’ya görevlendirilmesiyle artık dedesinden ayrılması gerektiğini düşünen Namık Kemal, 1857 yılında İstanbul’a gelmiştir. 13 yaşında başladığı şiir yazma merakını devam ettiren Namık Kemal, bu ilk dönem şiirlerini divan şiirinin şekil ve içerik özelliklerine uygun olarak kaleme almıştır.

İstanbul yaşamının ilk yıllarında divan şiirini tüm yönleriyle benimseyen sanatçı, bu yıllarda İstanbul’da yer alan ve divan şiiri anlayışını savunan “Encümen” adlı bir kuruluşa katılmıştır. Batı karşıtı bir anlayışla ortaya çıkan “Encümen” kuruluşu bünyesinde dönemin önemli sanatçılarını barındırmaktaydı. Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galip, Hersekli Arif Hikmet bu kuruluşun üyeleri arasındaydı.

Kendi sanat zevkine ve anlayışına uygun olan “Encümen” kuruluşu ile divan şiiri tarzında şiirler kaleme almaya devam eden sanatçı, burada tanıştığı şair Eşref Bey’in kendisine “Namık” mahlasını kullanmasını tavsiye etmesinden sonra ömrünün geri kalanında Namık Kemal ismini kullanmaya başladı.

Namık Kemal’in Şinasi ile Tanışması

Namık Kemal’in İstanbul’daki ilk yılları avare bir yaşam sürmesine neden olmuştur. Hayatının böyle devam edeceğini düşünen Namık Kemal, Şinasi ile tanıştıktan sonra hem yaşamında hem de edebi düşüncesinde önemli değişikler oluşmaya başladı.

İbrahim Şinasi, Namık Kemal’deki cevheri görmüş ve avare bir yaşama sahip olan bu genç delikanlıyı kurtarmaya karar vermişti. Şinasi’nin etkisiyle fikir, sanat ve toplum anlayışında büyük değişimler yaşamaya başlayan sanatçı, küçük yaştan itibaren beslendiği divan şiirinden kendini soyutlamış ve kapılarını yeni bir anlayışa açmıştır.

Şinasi ile tanışması sonrasında Fransızca öğrenmeye başladı. Doğu kültürüyle büyüyen sanatçı, yönünü tamamen Batı’ya ve Batılı anlayışa çevirdi. Divan şiirindeki bireysel anlayış zamanla toplumsal konulara yönelen bir anlayışa dönüştü.

Bu yıllarda Hariciye Tercüme Kalemi’nde memur olarak çalışmaktaydı. Şinasi’nin o dönemlerde Batılı anlayışı Türk edebiyatına kazandırmak için çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazetesine makaleler yazmaya başladı. Fakat yazdığı makaleler toplumda heyecan oluşturan ve toplumu uyandırıcı nitelikler taşıyan makaleler olduğu için dönemin siyasi yapısı tarafından hoş karşılanmadı. Zamanla hükümet ve devlet adamlarının öfkesini üzerine çekmeye başlamıştı.

Namık Kemal ve Yeni Osmanlılar Cemiyeti

Şinasi’nin 1865 yılında Avrupa’ya gitmesi sonucu bu gazetenin başına Namık Kemal geçmiştir. Fikirleri ve çalışma azmiyle gazetede önemli çalışmalar sergilemişti. Bu yıllarda gizli bir cemiyet kurulmaya başlandı. “Yeni Osmanlılar Cemiyeti” olarak adlandırılan bu grubun ilk üyeleri arasında Namık Kemal de vardı. Devlet tarafından bu cemiyetin faaliyetleri anlaşılınca bu cemiyete bağlı kişilerin hepsi başka bölgelere görevli olarak sürgüne gönderildiler.

Sürgüne gönderilenlerden biri de Namık Kemal’di. Kendisini Erzurum Vali Muavinliğine atadılar. Fakat o da birkaç arkadaşı gibi görev yerine gitmedi ve Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçtı. Paris’te kısa bir süre kaldıktan sonra yine Ziya Paşa ile Londra’ya geçti.

Londra yıllarında en güzel makalelerini, siyasi görüşlerini ve yurtseverliğini yansıtan nesir türündeki önemli eserlerini burada kurduğu “Hürriyet” gazetesinde yayımlamaya başladı. İki yıllık bir zaman dilimi neticesinde maddi sıkıntılara düşen Namık Kemal, 1870 yılında tekrar İstanbul’a dönmüştür.

Namık Kemal’in Yurda Dönüşü

1870 yılında Hürriyet gazetesinin kapanmasıyla birlikte Namık Kemal yurda dönmek zorunda kalmıştı. Yurda döndükten sonra Sadrazam Ali Paşa’nın vefat etmesi, onun yerine son derece kötü bir yönetim gösteren Mahmut Nedim Paşa’nın geçmesi karşısında Namık Kemal, kayıtsız kalamamıştı. Arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları “İbret” gazetesinde dönemin yöneticilerini ağır bir şekilde eleştirmeye başladı. Bu eleştireler devleti yönetenlerin kendisine nefretle bakmalarına neden oldu. Bu kapsamda onu bir nebze susturmak amacıyla Gelibolu Mutasarrıflığına atadılar. Ancak onun susmaya niyeti yoktu. Buradan da birçok siyasi yazı kaleme alıp İstanbul’a göndermiş ve gazetelerde yayımlamıştı. Gönderdiği bu yazılarda adının ilk harflerini kullanan sanatçı bir yol dolmadan bu görevinden de uzaklaştırılmıştı.

Görevinden uzaklaştırıldıktan sonra tekrar İstanbul’a geldi. “İbret” gazetesinde daha da ileri giden yazılar yazmaya başladı. Bu arada (1873) bir tiyatro eseri kaleme almaya başladı. Oyunun adı “Vatan yahut Silistre” idi. Bu piyes, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sergilendi. Oyunun sergilenmesinden sonra halk tarafından büyük bir heyecanla karşılandı. Ve halk birkaç protesto gösterisinde bulunmaya başladı.

Bu gösteriler sonucunda yönetim bunu bir fırsat bilerek Namık Kemal’i tutukladılar. Ardından kendisini Kıbrıs’taki Magosa Kalesine sürgüne gönderdiler.

Namık Kemal’in Magosa Yılları

Otuz Sekiz aylık bir sürgün dönemiydi. Hiç şikâyet etmeden bu sürgüne katlanan sanatçı eserlerinin birçoğunu burada yazdı. Son derece verimli geçen bu dönem sanatçının en önemli eserlerinin de oluşmasını sağlamıştır. Magosa sürgünü, 1876 yılında Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle son buldu. Tahta Beşinci Murat geçmişti ve Namık Kemal Beşinci Murat’ı çok seviyordu. Yeni padişahın yakın dostu olan sanatçı, ülkenin geleceği için yüreği umutla dolmuştu. Ancak işler istediği gibi gitmedi. Üç ay sonra Beşinci Murat tahtan indirilmiş, yeni İkinci Abdülhamit geçmişti.

İkinci Abdülhamit, ilk önceleri Namık Kemal’e ilgi gösterir gibi duruyordu. Anayasa hazırlama komisyonunda kendisine görev verilmişti. Ancak İkinci Abdülhamit’in Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek meclisi kapatmasından sonra Namık Kemal ile İkinci Abdülhamit arasındaki nefret su yüzüne çıkmıştır. Sanatçı 1877’de tutuklandı. İstanbul’dan uzaklaştırmak için onu Midilli Mutasarrıfı olarak görevlendirdiler. 1884 yılında Rodos’a, 1887’de ise Sakız Adası’na görevlendirildi. Ömrünün son 10 yılını sürgünlerde, İstanbul’dan uzakta bu üç adada geçirdi.

Namık Kemal’in Ölümü

1877 yılında başlayan sürgün hayatının sonuna gelen Namık Kemal, 1888 yılında son görev yeri olan Sakız Adası’nda vefat etmiştir.  1870’li yıllarda dönemin yöneticileri tarafından İstanbul’dan uzaklaştırmak için gönderildiği Gelibolu’yu çok sevmişti. Öldükten sonra kendisinin Gelibolu’ya gömülmesini vasiyet etmişti. Yakın arkadaşı Ebuzziya Tevfik bu vasiyetini yerine getirerek cenazesini Gelibolu’nun Bolayır kasabasına getirdi. Burada Gazi Süleyman Paşa’nın mezarının yanına defnedildi.

Namık Kemal’in Edebi Kişiliği

Namık Kemal, Genç Osmanlı hareketi içinde yer alan önemli şahsiyetlerden biridir. Şairlik yanında önemli bir yazar, devlet adamı ve gazetecidir. Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkışında önemli bir paya sahip olan sanatçı, fikirleriyle kendinden sonraki kuşak üzerinde önemli bir etki yaratmıştır.

Şiirde kullandığı üslup ve işlediği konularla adından söz ettiren sanatçı “Vatan Şairi” olarak adlandırılmış ve Atatürk’ün de örnek aldığı şahsiyetlerden biri olmuştur.

Tanzimat Dönemi’nin Şinasi ile birlikte en büyük kurucularından biri olarak görülen Namık Kemal, millet, hürriyet, vatan, yurtseverlik gibi kavramlara bağlı milli bir şiir teması oluşturmuştur. Özellikle şiirde kullandığı vatan, millet, hürriyet, adalet, vatanseverlik gibi kavramları Türk şiirinde ilk kez kullanan şairimiz de Namık Kemal’dir.

“Vatan Şairi” ve “Hürriyet Şairi” olarak bilinen Namık Kemal, şiir, roman, tiyatro, eleştiri, makale, biyografi ve tarih türlerinde edebiyatımızın önemli eserlerine imza atan sanatçılardan biridir. Kişilik açısından da son derece heyecanlı bir sanatçı olan Namık Kemal, kavgacı kişiliği ve keskin bir dille oluşturduğu akıcı ve parlak üslubuyla dikkat çekmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Namık Kemal’in eserlerinden ve fikirlerinden etkilenmiştir.

Namık Kemal’in 

“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini / Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini”

beyiti ile

Atatürk’ün

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini / Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”

beyiti arasında muazzam bir ilişki vardır. Atatürk, fikirlerinden ve eserlerinden etkilendiği Namık Kemal’in bu beyitine 50 yıl sonra cevap vermiş ve vatanın namusunu koruyacak birilerinin mutlaka çıkacağını söylemiştir.

Namık Kemal, divan şiirinin 600 yıllık saltanatına karşı Batı şiirini savunan yenilikçi şairlerden biridir. Şiir dilini sadeleştirmeye çalışmış, sanatını toplumu eğitmek amacıyla kullanmış bir edebiyatçımızdır. Türk edebiyatına Batılı anlamda önemli ilkler sunmuştur. Batılı anlamda ilk edebi roman olan “İntibah” ve ilk tarihi roman olan “Cezmi” onun kaleminden çıkmış romanlardır. Tiyatro türünde yazdığı “Vatan yahut Silistre” ise, ilk sahnelenen tiyatro eserimizdir.

Tüm Yönleriyle Namık Kemal

Tanzimat Dönemi sanatçıları içinde özellikle birçok türde eser kaleme alan önemli sanatçılardan biridir. Tanzimat’ın bu üretken kaleme o dönemin hemen hemen her türünde eserler kaleme almış ve her türlü konuyla ilgili görüşlerini açıklamaktan da çekinmemiştir.

Her ne kadar her türde önemli eserler oluştursa da sanat açısından güçlü, değerli, derinliği olan ürünler ortaya koyamamıştır. Bunun en önemli nedeni onun sanata bakış açısıdır. Çünkü o sanatı fikirlerini yaymak için bir amaç olarak görmüş ve eserlerini de bu amaçla oluşturmuştur.

Başka bir deyimle Namık Kemal çeşitli alanlarda vermiş olduğu sayıca zengin eserlerinin sanat gücüyle değil, bu eserlerin ülke sathında ve ulus yüreğinde oluşturduğu olumlu ve kutsal etkiler sayesinde yaşamaktadır ve yaşayacaktır.

Namık Kemal’in Edebiyat Anlayışındaki Üç Dönem

İlk dönem, çocukluk ve gençlik yıllarını kapsayan dönemdir. Özellikle Kars’ta yaşarken divan şiiri kültürüne uygun bir eğitim alması ve özel hocalardan Arapça ve Farsça öğrenmesi sanatçıda klasik edebiyatın oluşmasını sağlamıştır.

İkinci dönem, sanatçının İstanbul’a gelmesiyle başlar. 20’li yaşlarda Şinasi ile tanışan Namık Kemal kendisine yepyeni bir yol çizmeye başlar. Divan şiiri geleneğinin tam tersine tüm fikirleriyle yönünü Batı’ya çevirir. O artık klasik şiirdeki gibi bireysel temaları değil, toplumsal temaları işlemeye başlamıştır.

Üçüncü dönem ise, şekil ve içerikte divan şiirinden tamamen kopmasıdır. Bu dönemde oluşturduğu şiirlerde hem içerik hem de şekil açısından yenidir. Kendini her yönüyle divan şiiri geleneğinden kurtarmıştır.

Namık Kemal’in Şiirlerinde Hâkim Tema

Namık Kemal’in kendisini temsil eden şiirlerinden hâkim tema özgürlük, yurt ve ulus sevgisi daha yaygın bir deyimle hamasettir. Onu Namık Kemal yapan hem belirli yönlerinden biri de zaten budur. Manzumelerinde bu havanın dışında daha fazla bir şeyler aramanın ve bulmanın imkânı yok gibidir. İnce ve seçkin hayallere derin ve düşündürücü fikirlere pek rastlanmaz. Eğer şiiri bu yönü ve anlamı ile ele almak gerekirse denilebilir ki Namık Kemal bazı düzyazılarında ve manzumelerinde olduğundan çok daha fazla şairdir.

Şiire gazelle başlayan bir “Divan” oluşturan şair, daha sonra divan şiiri tarzında kaleme aldığı bu şiirlerini beğenmeyip rivayete göre onları yakıp yırtarak yok etmiştir. Namık Kemal, şiirlerini bir araya getirip yayımlamamıştır. Araştırmacılar tarafından derlenen bu şiirler bir kitap haline getirilmiştir.

Namık Kemal’in Tarihçiliği

Namık Kemal tarihe de önem veren sanatçılardan biridir. Ancak o amatör bir tarihçidir. Makale, sohbet, inceleme ve ders kitabı şeklinde oluşturduğu tarihi metinler, bilimsel metotlarla oluşturulmuş metinler değildir. Bu metinlerin objektif olması gerekirken bu özellik onda yoktur.

Onun tarihi eserlerinde amaç, ulusu uyandırma ve milletinin şanlı geçmişinden heyecan alarak manevi duygularını en üst seviyeye çıkarmaktır. Yani onun tarihçiliği millette vatan, millet, bağımsızlık duygusunu aşılamak içindir. Bundan dolayı da öznel bir tarih anlayışına sahiptir.

Namık Kemal’in Roman Anlayışı

Tanzimat ile birlikte ortaya çıkan roman türünü edebiyatımızda ilk kullananlardan biri de Namık Kemal’dir. Özellikle bu dönemde çeviri yoluyla edebiyatımıza giren bu tür büyük ilgi uyandırmış, birçok sanatçı bu türe yönelmiştir.

Roman türünü ilk deneyenlerden biridir. Romanlarında romantizm akımının derin etkisi hissedilir. Teknik yönden epey zayıf olan romanları, dil ve anlatım açısından da kusurludur. Özellikle romanlarında uzun ve şiirsel tasvirler yapmıştır. Roman kahramanlarını iyi-kötü diyerek ayırmış; romanın başında bu ayrımı ifade etmiştir. Genellikle hareketten yoksun peşin yargılarla okuyucularına olayları aktaran sanatçı, olaylarda hissedilebilecek duygu ve düşünceleri kendisi sunmuştur.

Namık Kemal’in Tiyatro Anlayışı

Namık Kemal’in en üretken olduğu türlerden biridir. Birçok tiyatro eseri kaleme alan sanatçı, eserlerinde farklı birçok konuya değinmiştir. Tiyatrolarında yurt, millet sevgisi, toplum sorunları ve tarih gibi konuları ele almıştır.

Namık Kemal tiyatroyu bir mektep olarak görür. Son derece canlı ve hareketli bir anlayışla 6 tane tiyatro eseri kaleme almıştır. Tiyatrolarında genellikle daha anlaşılır ve sade bir dil kullanmıştır.

Namık Kemal’in tiyatro anlayışında da teknik açıdan birçok kusur bulunmaktadır. Romanlarında olduğu gibi tiyatrolarında da teknik aksaklıklar ve sahneye uygulama zorlukları dikkat çeker.

Namık Kemal’in Tenkid (Eleştiri) Anlayışı

Tek yönlü bir tenkid anlayışı vardır. Batılı bir tenkid anlayışı yoktur. Düz bir eleştiri şeklinde bir eseri kötülemek ve yerin dibine sokmak amacıyla tenkid türünde kaleme almıştır.

Namık Kemal’in bu türdeki en önemli özelliği “kritik” sözcüğünü Türkçeye aktarmasıdır. Öte yandan “Harabat” için yazdığı “Tahrib-i Harabat” olarak adlandırması bile onun eleştiri türünde sadece yıkıcı bir etki yapma anlayışının olduğunu göstermektedir.

Namık Kemal, bir eseri tenkid edeceği zaman o eserin olumlu yönlerinden söz etme gibi bir alışkanlığı yoktur. O sadece eleştiri türünü tek yönlü olarak ele almaktadır.

Namık Kemal’in Makale Anlayışı

Zamanın en önemli ve heyecanlı makale yazarlarından biridir. Yurt, özgürlük, millet ve uygarlık gibi konularda kaleme aldığı makaleler çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.

Sanatçı makalelerini özellikle yöneticilerin devleti yönetiş biçimleri üzerine kaleme almıştır. O hükümetin ve hükümet adamlarının ülke zararına gördüğü olumsuzlukları eleştirmede sınır tanımazdı ve bu konuda son derece cesaretli ve sert bir üslubu vardı.

Namık Kemal, makalelerde halkın anlayabileceği bir üslupla yazılar oluştursa da bazen de edebi bir dille yazılan makaleler vardır.

Namık Kemal’in Mizah ve Yergi Anlayışı

Bu yazılarda kendi imzasını kullanmamıştır. Çünkü son derece sert ve hitabeti güçlü bir sanatçı için bu tarz eserler yazmak ona basit gelmiştir. Bundan dolayı da yergi ve mizah anlayışını hafiflik olarak algılayıp çok fazla önem vermemiştir.

Namık Kemal, gerek yaşantısı gerekse de sanat hayatı açısından son derece önemli sanatçılardan biridir. Onun sürgünlerle geçen hayatı, susmayan güçlü üslubu ile dikkat çeken yazar, Türk edebiyatında önemli eserler bırakmıştır.

Namık Kemal’in Başlıca Eserleri

Romanları: 

  • İntibah (Sergüzeşt-i Ali Bey) – Türk edebiyatındaki ilk edebi roman
  • Cezmi – Türk edebiyatındaki ilk tarihi roman 

Tiyatroları

  • Vatan yahut Silistre: Türk edebiyatında sahnelenen ilk tiyatro – Vatan konulu ünlü tiyatrosu
  • Zavallı Çocuk: Toplum sorunlarına dayalı tiyatro
  • Akif Bey: Toplum sorunlarına dayalı tiyatro
  • Gülnihal: Konularını tarihten alan tiyatrolar
  • Kara Bela: Konularını tarihten alan tiyatrolar
  • Celalettin Harzemşah: Konularını tarihten alan tiyatrolar 

Önemli: Şiirlerini kitap olarak yayımlamamıştır. Daha sonra araştırmacılar tarafından derlenerek bir kitap haline getirilmiştir. 

1. Vatan yahut Silistre (1873) 

1872 yılında Gelibolu Mutasarrıflığına gönderilen sanatçı bu eseri burada yazmaya başlamıştır. 1872 yılının sonlarında tekrar İstanbul’a dönmüş, orada eseri tamamlayınca 1873 yılında Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelemiştir. Türk edebiyatında sahnelenen ilk oyundur. Kaleme alınan bu eser dört perdeden oluşmaktadır. 

Türk edebiyatında romantik tiyatro türünün de ilk eseri olarak dikkat çekmektedir. Namık Kemal’in ilk tiyatro eseri olan “Vatan yahut Silistre” yazarın en fazla tartışma ve eleştiriye maruz kalan piyesidir. 

Eser, konusu itibariyle ve yazara duyulan sevgiden dolayı halk tarafından oldukça beğenilmiş, oyunu izleyenlerin heyecana gelerek başlattıkları gösteri ve olaylar sonucunda yazar tutuklanarak Magosa’ya gönderilmiştir. 

38 aylık bir sürgüne neden olan bu olay, yazarın kişiliğini yansıtan önemli sembollerden biri haline gelmiştir. Kendi döneminde Vatan muhafızı olarak adlandırılmıştır. 

Bu eserin ilk ismi “Vatan”dır. Ancak siyasi koşullardan dolayı eser önce “Silistre” olarak yayımlanmış; ardından da “Vatan yahut Silistre” adını alarak günümüze kadar ulaşmıştır. 

Vatan yahut Silistre Tiyatrosunun İçeriği 

Namık Kemal’in kahramanlık ve vatanseverlik duygularını hareket geçirmek amacıyla 1872 yılında yazmaya başladığı bu eserde, Kırım Savaşı’nda gönüllü olarak savaşa katılan sevgilisinin arkasından erkek kılığına girerek onunla birlikte savaşmak isteyen Zekiye adında bir kızın yaşamı anlatılır. 

Silistre Kalesi’nin Savunması üzerine kurgulanan bu tiyatro eseri konusunu 1853 yılındaki Kırım Savaşı’ndan alır. İlk perde de mekân olarak Manastır seçilmiş, diğer perdelerde ise mekân olarak Silistre seçilmiştir. 

Zekiye, İslam Bey, Abdullah Çavuş ve Sıtkı Bey oyunun asıl tipleridir. Hepsi de vatansever insanlardır. Vatanları için canını vermekten kesinlikle sakınmazlar. 

Olaylar Kırım Savaşı’na gönüllü katılan İslam Bey ile onun yalnız bırakmak istemeyen ve erkek kılığına girerek savaşa katılan Zekiye adlı genç kızın aşkı etrafında şekillenir. 

15 Mayıs 1854 tarihinde Rus ordusu tarafından kuşatılan Silistre Kalesi, Osmanlı ülkesinin her köşesinden gelen gönüllü muhafızlarıyla savunulur. Erkek kılığına girerek Adem ismini alan Zekiye’de bu gönüllü muhafızlardan biridir. 

Savaş esnasında İslam Bey yaralanır. Yaralı olmasına rağmen İslam Bey, yanında Zekiye ile birlikte düşman cephaneliğini havaya uçurmak için gider. Haftalar boyu süren kuşatma neticesinde bir başarı elde edemeyen ve birçok kayıp veren Ruslar tarafından kaldırılır. Kahramanca bir direniş örneği gösteren İslam Bey ve Zekiye kuşatmanın kaldırılması sonucunda düğünleri yapılarak evlendirilir. 

“Vatan yahut Silistre” Tiyatrosunun Özellikleri

  • Namık Kemal tarafından 1872 yılının sonunda tamamlanmıştır.
  • İlk sahnelenen Türk tiyatrosudur.
  • 1 Nisan 1873 tarihinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nda Güllü Agop kumanyası tarafından gerçekleşmiştir.
  • Sahnelenmesinden sonra tutuklanarak Magosa’ya sürgüne gönderilmiştir.
  • Sanatçı tutuklandıktan sonra da oynanmaya devam edilmiştir.
  • Eser ilk iki ayda İstanbul’da 47 defa sahnelenmiştir.
  • İzmir ve Selanik’te ise 3 yıl boyunca tam 500 defa sahnelenmiştir.
  • Eser Avrupa’da da ilgi görmüş Rusçaya çevrilmiştir.
  • Edebiyatımızda “Batılı anlamda sahnelenen” ilk tiyatro eseridir.
  • Bu eser 1873’teki Bosna-Hersek isyanının çıktığı sırada sahnelenmiştir.
  • Eser teknik açıdan romanlarında olduğu gibi başarılı değildir.
  • Eser hitabet üslubuyla yazılmış ve kahramanlar tek boyutlu ele alınmıştır.
  • Teknik, karakterler ve dil bakımından incelendiğinde romantik tiyatro türü içerisinde yer alır. 

Namık Kemal’in Gülnihal Tiyatrosunun Özeti 

Rumeli’de Sancak Beyliği yapan Kaplan Paşa çok zalim bir kişiliğe sahiptir. Kaplan Paşa’nın halkına karşı yaptığı zulümler neticesinde tüm ahali kendisinde nefret etmeye başlamıştır. Kaplan Paşa’nın amcasının oğlu olan Muhtar Bey ise tam tersi bir kişiliğe sahiptir. Halk tarafından sevilen bu adam son derece iyi kalpli bir insandır.

Piyesin ana olayı hem Kaplan Paşa’nın hem de Muhtar Bey’in İsmet adlı kızı sevmeleriyle başlar. Her ikisinin de İsmet’i sevmeleri sonucunda ikisinin arasının açılmasına neden olur. Zalim bir kişiliğe sahip olan Kaplan Paşa, bu olay karşısında uydurma bir sebep bularak Muhtar Bey’i zindana attırır.

Muhtar Bey’in hapse girmesiyle olayların içine İsmet Hanım’ın dadısı olan Gülnihal girer. Muhtar Bey’i kurtarmak pahasına İsmet Hanım’ı Kaplan Paşa ile evlenmeye ikna eder. Bu olayı haber alan Muhtar Bey, Gülnihal’in kendisini kurtarmak için bu yola başvurmasını istemez ve hapisten de çıkmak istemez. Bunun üzerine Gülnihal onu hapisten çıkarmak için başka çareler aramaya koyulur.

Gülnihal Hanım, kardeşini öldüren Kaplan Paşa’ya düşman olan tüfekçibaşı Zülfikar Ağa ile işbirliği yapar. Bu işbirliği sonucunda Muhtar Bey zindandan çıkar. Zindandan çıktıktan sonra Muhtar Bey olayları Sofya Valisi’ne anlatır. Yaşanan bu olaylara çok sert bir tepki veren Sofya Valisi, Kaplan Paşa’nın idam edilme emrini verir.

İdam emrini alan Muhtar Bey, Kaplan Paşa’nın sarayına gider. Haberi alan Kaplan Paşa, İsmet Hanım ile nikâhının hemen kıyılmasını istese de bunda başarılı olamaz. Olayların buraya gelmesine neden olan Gülnihal’i öldürür. Bunu gören Zülfikar Ağa ise Kaplan Paşa’yı öldürür. Olaylar bu şekilde sonuçlandıktan sonra Muhtar Bey Rumeli’nin yeni sancakbeyi olarak atanır. Ardından İsmet Hanım ile evlenir. 

2. Gülnihal Tiyatrosunun Özellikleri

  • Oyunun asıl adı “Râz-ı Dil” olup Namık Kemal’in ikinci tiyatrosudur.
  • Olay Tanzimat Döneminden önce yaşanmış bir vakadır.
  • Beş perdelik bu oyun romantizm akımının özelliklerini gösterir.
  • Eser sade bir dille oluşturulmuştur.
  • Eserde karakterler iyi-kötü düşüncesi üzerine şekillendirilmiştir.
  • Eserin konusu zalim bir yöneticiye karşı yapılan halk ayaklanmasıdır.
  • Eser Tanzimat eserlerinin genel özelliği olan iyiler kazanır, kötüler kaybeder fikri üzerine kurgulanmıştır.
  • Oyunun asıl kişileri zalim bir yönetici olan Kaplan Paşa, iyi bir kişiliğe sahip Muhtar Bey, iyilere yardım eden Gülnihal ve Zülfikar Ağa ile Kaplan Paşa ile Muhtar Bey’in aşık oldukları İsmet adlı bir kızdır.
  • Eser Vatan yahut Silistre adlı tiyatronun oluşturduğu siyasi baskıdan dolayı hemen sahnelenmemiştir. 

3. Akif Bey Tiyatrosunun Özellikleri 

  • Namık Kemal bu eseri Magosa’da sürgündeyken yazmış ve 1874 yılında yayımlamıştır.
  • Beş perdelik bir dram olan bu eser 130 sayfadan oluşmaktadır.
  • Eser olay örgüsü ve mekân açısından roman niteliği taşıyan bir tiyatrodur.
  • Eser, konusunu tarihi olaylardan alır.
  • Kırım Savaşı, Yunan isyanı, Navarin baskını gibi olayların yaşandığı zaman dilimi ele alınmıştır.
  • Eser nesir yazılsa da hece ve aruzla oluşmuş manzum parçalar da yer almaktadır.
  • Romantik anlayışın getirdiği birbirine zıt karakterler bu eserinde ön planındadır.
  • Teknik olarak biraz daha Batılı tiyatroya yaklaşmıştır.
  • Kurgu klasik yeşil çam filmlerini aratmaz. 

Namık Kemal’in Akif Bey Tiyatrosunun Özeti 

Akif Bey son derece karakterli bir deniz subayıdır. Vatansever bir insandır. Asker bir kimliğe sahiptir. Ahlaki yönden zayıf bir karaktere sahip olan Dilruba Hanım’a aşık olur ve onunla evlenir. Evlendikten kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti’nde isyanlar ve savaşlar başlar. Akif Bey de Sinop’a savaşa gider. 

Akif Bey Sinop’ta iken Dilruba, çeşitli yalan ve dolanlarla kocasının öldüğünü duyurur. Bunu yapmasının asıl nedeni Esad adında birisiyle evlenmek istemesidir. Olaylar neticesinde Dilruba Esad ile evlenme kararı alır. Olayları öğrenen Akif Bey kahrolur. Hemen İstanbul’a döner, Düğün gecesi bir yolunu bulup sandık odasına gizlenir. 

Sandık odasında Dilruba ile Esad arasındaki konuşmalara şahit olur. Arkasından oynanan oyunu ve ihaneti öğrenen Akif Bey, yerinden çıkarak Esad’ı vurur. Yaralanan Esad bulduğu bıçakla Akif Bey’i yaralar. İkisi de oracıkta ölür. Olaylara şahit olan Dilruba, oradan kaçmak ister. Tam kapıdan çıkacakken Akif Bey’in babası Süleyman Kaptan gelir. Oğlunun cansız bedenini yerde görünce silahını çıkartarak Dilruba’yı öldürür ve olay orada sona erer. 

4. Kara Bela Tiyatrosunun Özellikleri 

  • Namık Kemal’in ölümünden sonra 1908 yılında yayımlanmıştır.
  • Beş perdeden oluşan bir dram örneğidir.
  • Eserde sarayın iç yüzü gösterilerek padişahlara ders vermek amaçlanmıştır.
  • Bu eser konusunu Babür sarayındaki harem ağalarının entrikalarından alır.
  • Namık Kemal’in teknik ve konu açısından en başarısız tiyatrosudur.
  • İkinci Meşrutiyet yıllarında yayımlanan bu eser konusunu Hint tarihinden alır.
  • Klasik vaka olgusuna sahip olması ve başarısız bir anlatım tekniğinin kullanılması eseri geri planda bırakmıştır.
  • Eserde üç ana karakter vardır: Behrever Banu, Mirza Hüsrev, Ahşit.

Kara Bela Tiyatrosunun Özeti 

Olay Babür sarayında geçer. Hint şahlarından birinin son derece güzel bir kızı vardır. Bu kızın adı Behrever Banu’dur. Padişahın bu güzel kızı gönlünü vezirin oğlu olan Mirza Hüsrev’e kaptırır. Mirza Hüsrev de güzelliğiyle dikkatleri üzerine çeken Behrever Banu’ya âşıktır. 

Babürlerin katı geleneklerinden dolayı bu iki âşık yan yana gelemezler. Birbirlerine karşı duydukları özlem her geçen gün artar. Olayın bu bölümüne yeni bir karakter girer. Bu karakter Ahşit’tir. Ahşit, kendisini hadım diye tanıtmış bir uşaktır. Ahşit’i Behrever Banu’ya yardımcı olarak verirler. 

Bir gece Ahşit, Mirza Hüsrev’i gizlice saraya alır ve Behrever Banu ile buluşturur. Bu buluşma esnasında dışarıdan sesler duyulunca Ahşit, Mirza Hüsrev’i alt kata götürerek orada bir odaya saklar. Behrever Banu’nun yanına geri dönen Ahşit, kötü emellerini gerçekleştirmek için harekete geçer. 

Ahşit, Behrever Banu’ya dönerek ona sahip olmak ister, onu tehdit eder. Behrever Banu Ahşit’e karşı çıkar; ancak Ahşit zorla ona sahip olur. Bu utanç verici olay neticesinde yaşamına son vermek isteyen Behrever Banu, kendisini zehirler. Ölüm döşeğindeyken olayları Mirza Hüsrev’e anlatır. Genç âşık yaşananları duyunca delirir. Bu acıyla yakaladığı Ahşit’i hançerle öldürür, ardından kendini de öldürür ve olay bu acı sonla biter. 

5. Zavallı Çocuk Adlı Tiyatronun Özellikleri 

  • Üç perdeden oluşan bir trajedi örneği olup 1873’te yazılmıştır.
  • Eserde iyilerle kötüler keskin çizgilerle ayrılmıştır.
  • Oyunda Ata, Şefika, Halil Bey ve Tahire Hanım öne çıkan karakterlerdir.
  • Edebiyatımızda verem ve intihar kavramlarının kullanıldığı ilk eserdir.
  • Eser romantizm akımının etkisiyle yazılmıştır.
  • Klasik bir olay örgüsüne sahiptir.
  • Zavallı Çocuk tiyatrosu ile Victor Hugo’nun kaleme aldığı Hernani adlı eseri olayın bitişi açısından birbirine çok benzer.
  • Namık Kemal’in yazdığı “Zavallı Çocuk” ile Abdülhak Hamit Tarhan’ın “İçli Kız” ve Recaizade Mahmut Ekrem’in “Vuslat” adlı tiyatroları şekil ve içerik açısından birbirine çok benzerler. 

Namık Kemal’in Zavallı Çocuk Tiyatrosunun Özeti 

Tiyatro’nun özü yine bir aşk hikâyesine dayanır. Ata adındaki bir çocuk tıp fakültesini okumak için amcası Halil Bey’in yanına yerleşir. Olaylar da bu sahneyle başlar. Halil Bey’in Şefika adında 14 yaşında güzel, ahlaklı ve ailesine bağlı bir kızı vardır. İlk yıllarda Ata ile Şefika kardeş gibi büyümeye başlarlar. Zamanla bu iş büyük bir aşka dönüşür. 

Bu iki âşık aşklarını bir türlü ailelerine itiraf edemezler. Bu arada Halil Bey’in işleri bozulmuş, aile büyük bir maddi imkânsızlığa düşmüştür. Şefika’nın annesi Tahire Hanım, bu zorlu şartlardan kurtulmak için kızını yaşlı ve zengin bir adamla evlendirmek ister. Her ne kadar Halil Bey bu evliliğe karşı olsa da Şefika, annesi tarafından yapılan onca baskılara ve ailesinin içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamaz ve sessizce bu evliliğe onay verir. 

Bir süre sonra yaşadığı aşk acısından dolayı Şefika verem olur. Yataklara düşen Şefika’nın bu halini gören Ata, üzüntüsünden bir gece zehir içerek intihar eder. 

Eser, ailesinin yükünü omuzlarına alan genç bir kızın dramı üzerine kurgulanmış sonu kötü biten bir aşk hikâyesidir.

6. Celâleddin Harzemşah Tiyatrosunun Özellikleri 

  • Namık Kemal tarafından 1885 yılında kaleme alınmış on beş perdelik bir oyundur.
  • Bu eser Namık Kemal’in en uzun eseri olup üzerinde en çok çalıştığı oyunudur.
  • Namık Kemal, bu eseri sahnelenmek için değil okunmak için kaleme almıştır.
  • Önemli: Okunmak için yazılan ilk eserdir. Abdülhak Hamit Tarhan için de referans eseridir.
  • Eserde İslam dünyasını tehdit altına alan Moğol tehlikesine karşı mücadele eden son Harzemşah hükümdarı Celâleddin Harzemşah’ın kahramanlıkları anlatılmıştır.
  • Önemli: Oyun bir mukaddime (ön söz) ile başlar. Bu ön söz Türk edebiyatı için son derece önemlidir. Namık Kemal bu mukaddimede tiyatro ve romanla ilgili görüşlerini belirtmiştir. 

Celâleddin Harzemşah Mukaddimesi 

  • Eserin ön sözünde yer alan bir makale örneğidir.
  • Namık Kemal’in edebiyat görüşlerine değindiği önemli bir makaledir.
  • Bu mukaddimede sanatçı, tiyatroyu eğlencelerin en faydalısı olarak görmüş ve halkı eğitmede kullanılması gerektiğini savunmuştur.
  • Ayrıca romanın öneminden de bahsetmiştir. Türk edebiyatında klasik anlatı geleneği olan halk hikâyelerinin terk edilerek acilen romana dönülmesi gerektiği anlayışını savunmuştur.
  • Yazar, bu makalede halk hikâyelerini koca karı masalı olarak tarif etmiştir. Bu anlayıştaki olağandışı olayların modern eserlerde artık ele alınmadığını savunmuştur. 

Namık Kemal’in Romanları 

İntibah (Sergüzeşt-i Ali Bey)

  • 1876 yılında “Son Pişmanlık” adıyla yayımlanmıştır.
  • Daha sonra intibah (uyanış, uyanma( anlamına gelen ismi almıştır.
  • Türk edebiyatında ilk edebi roman örneği olarak kabul edilir.
  • Olayın merkezini aşk ve kıskançlık alır.
  • Yoğun bir çevre tasviriyle başlayan bu eserde mekân olarak İstanbul’un Çamlıca mevkii kullanılmıştır.
  • Ali Bey, Dilaşup ve kötü karakter Mahpeyker üçlüsü romanın ana karakterleridir.
  • Eser içerik açısından Alexandre Dumas Pere tarafından kaleme alınan “Kamelyalı Kadın” eserine çok benzer.
  • Eser; Ali Bey’in kötü bir kadın olan Mahpeyker’e âşık olması, Ali Bey’in annesinin onu bu kötü kadından kurtarmak için Dilaşup adında güzel ve iyi bir kızı Ali Bey’in karşısına çıkarması üzerine kurgulanmıştır. Ali Bey, Mahpeyker’i terk eder ve Dilaşup ile evlenir. Mahpeyker zengin olan Ali Bey’i kaçırmamak için her yolu dener. Eserin sonunda Mahpeyker ve Dilaşup ölür, Ali Bey hapse düşer. 

İntibah Romanının Özeti 

Roman Yeşilçam filmlerini andıran bir olay örgüsüne sahiptir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Ali Bey adındaki bir kişinin babasının ölümü üzerine aldığı yüklü bir mirasla yaşamaya devam eder. Annesiyle birlikte yaşayan bu genç bir gün Çamlıca’da gezinirken Mahpeyker adında bir kadınla tanışır. Mahpeyker, pavyonlarda çalışan bir kadındır. Romanda bu karakter tüm kötülükleriyle yansıtılmıştır. 

Ali Bey, bu kadının böyle biri olduğunu ilk başlarda anlamaz. Ona aşık olur. Bu durumu öğrenen annesi onu Mahpeyker’den kurtarmak için Dilaşup adında bir cariye alır. Dilaşup son derece temiz ve ahlaklı bir kadındır. Zamanla Ali Bey Dilaşup’tan hoşlanır ve Mahpeyker’i terk eder. Mahpeyker, elinden bu zengin çocuğu kaçırmamak için dostu Abdullah Bey ile Dilaşup’u kaçırır ve orada öldürür. Ali Bey bu heyecanla Mahpeyker’i öldürür. Ardından hapse düşer ve roman burada sonlanır. 

İlk Tarihi Roman: Cezmi 

  • Namık Kemalin 11 bölüm ve 41 kısımdan oluşan tarihi bir romanıdır.
  • Roman Türk edebiyatında kaleme alınan ilk tarihi roman olarak kabul edilir.
  • Romanda II. Selim Dönemi’ndeki Osmanlı-İran Savaşları konu edinir.
  • Roman diğer Tanzimat romanlarında olduğu gibi konuyla alakasız bir tasvirle başlar.
  • Teknik açıdan bakıldığında İntibah romanına göre daha başarılıdır.
  • Yazar siyasi görüşlerini ön plana alarak bu romanı kaleme almıştır.
  • Romanda vatan sevgisi ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Bunun yanında İttihadı İslam ve insan hakları da önemli bir yer tutar.
  • Eser 16. yüzyıl Osmanlı-İran Savaşlarını konu edinmiştir.
  • Önemli: Eserin konusu Osmanlı-İran Savaşları sırasında Adil Giray adlı hükümdarı esaretten kurtarmak amacıyla mücadele eden Cezmi adındaki kahramanın başından geçenlerin anlatıldığı bir romandır. 

Namık Kemal’in Roman Anlayışı

  • Tiyatroda olduğu gibi romanlarında da halkı eğitmeyi amaçlamıştır.
  • Romanlarını faydalı bir eğlence olarak tanımlamıştır.
  • Romanlarında öne çıkan özellik sosyal fayda sağlamak ve roman sonunda kıssadan hisse sunmaktır.
  • Romanları teknik açıdan başarılı değildir.
  • Romanlarının girişinde konudan bağımsız, gereksiz tasvirler görülür.
  • Romanlarında iyiler ile kötüleri keskin çizgilerle ayırmıştır.
  • Eserlerinde genel olarak iyileri ödüllendirmiş, kötüleri cezalandırmıştır.
  • Sanatçıya göre roman; hakikate, doğaya ve akla uygun olarak yazılmalıdır. 

Namık Kemal’in Eleştiri Türündeki Eserleri

Tahribi Harabat

  • Bu edebi tenkid Namık Kemal’in birlikte yola çıktığı Ziya Paşa’nın Harabat adlı antolojisinin ön sözünde yer alan Mukaddime adlı önsözün içinde yer alan düşüncelere karşı yazılmış bir eleştiridir.
  • Namık Kemal, bu eleştirisinde Ziya Paşa’nın Divan şiirini öven anlayışına tepki göstermiştir.
  • Namık Kemal, Ziya Paşa’yı Sultan Abdülaziz’e yaranmak amacıyla bu önsözü kaleme aldığını ifade ederek yol arkadaşını ağır bir şekilde eleştirir.
  • Bu eleştiride sanatçı Ziya Paşa’nın Harabat adlı antolojisinde yaptığı hataları da belirtmiştir.
  • Namık Kemal, diğer eleştirilerinde olduğu gibi bunda da eleştirdiği eserin sadece kötü yanları üzerinde durmuş ve yerden yere vurmuştur.
  • Eskiyi hortlatıyorsun oysa onu beraberce gömmeye azmetmiştik.” sözüyle de Namık Kemal, Ziya Paşa’ya karşı duyduğu hayal kırıklığını da ifade etmeden geçememiştir. 

2. Takip

  • Bu eleştiri türündeki eserde de Namık Kemal yine Ziya Paşa’nın Harabat antolojisine yönelik eleştirilerine devam eder.
  • Sanatçı, Harabat adlı antolojinin ikinci ve üçüncü ciltlerindeki birtakım tezatları ele alır.
  • Alaycı bir üslupla bilgi yanlışlıklarına, eserin içerik kısmındaki hatalara ağır eleştiriler getirir.
  • Tek yönlü ağır bir eleştiri olarak Harabat antolojisinde yer alan hatalar eleştirilir.

3. Renan Müdafaanamesi

  • Ernest Renan tarafından yapılan bir konferansta söylenen sözlerden hareketle yazılmıştır.
  • Ernest Renan, Müslümanlarda eğitimin neden iyi olmadığı ve ilerlemenin gerçekleşmediği üzerinde bir konferans verir.
  • Bu konferansta Ernest Renan, İslam dininin bilimin ilerlemesine engel olduğunu ileri sürer.
  • Bunun üzerine Namık Kemal, bu fikirleri sert bir şekilde eleştirerek İslam’ın bilime ne kadar büyük önem verdiğini anlatmaya çalışır.

Namık Kemal’in Türk Edebiyatındaki İlkleri

  • Şiire Divan şiir geleneğiyle başlamış, Şinasi ile tanıştıktan sonra Batı tarzı şiire yönelmiştir.
  • Şiirde içeriği değiştirmiş, hürriyet, bağımsızlık, vatan gibi sözcükleri Türk şiirine kazandırmıştır.
  • Türk şiirini Divan şiirinden kurtarmaya çalışan önemli şairlerdendir.
  • Vatan Şairi, Hürriyet Şairi” olarak adlandırılmıştır.
  • Sahnelenen ilk Türk tiyatrosu olan “Vatan yahut Silistre” adlı tiyatroyu yazmış ve bu eser beş dile çevrilmiştir.
  • İlk edebi romanımız olan İntibah’ı kaleme almıştır.
  • “Cezmi” romanıyla ilk tarihi roman örneğini yazmıştır.
  • Eleştiri türünün ilk örneği olarak kabul edilen “Tahribi Harabat”ı yazmıştır. 

Namık Kemal ile İlgili Bilinmesi Gerekenler

  • Tekirdağ’da doğmuş, Gelibolu Bolayır’da defnedilmiştir.
  • Asıl adı Mehmed Kemal olup “Namık” mahlasını dönemin ünlü divan şairlerinden biri olan Eşref Paşa’dan almıştır.
  • Divan şiiri geleneğini sürdüren “Encümeni Şuara” üyeleri arasına katılmış, Şinasi ile tanıştıktan sonra Batı şiirine yönelmiştir.
  • Servetifünun şairlerinden olan Ali Ekrem Bolayır’ın babasıdır.
  • İlk şiirleri tasavvufi bir içeriğe sahip şiirler olup gazel tarzında yazmıştır.
  • Hayatındaki dönüm noktası Şinasi ile tanışıp Batı edebiyatına yönelmesidir.
  • Türk edebiyatına vatan, millet, hürriyet, adalet gibi kavramları sokmuştur.
  • Besâlet-i Osmanîyye ve Hamîyyet-i İnsanîyye adıyla yayımlanan Hürriyet Kasidesi en önemli şiiridir. 

Namık Kemal’in Eserleri

Roman:

  • İntibah
  • Cezmi

Tiyatro:

  • Zavallı Çocuk
  • Vatan Yahut Silistre
  • Akif Bey
  • Kara Bela
  • Celâleddin Harzemşah

Eleştiri (Tenkid)

  • Tahribi Harabat
  • Takip
  • Renan Müdafaanamesi
  • Mukaddime-i Celal
  • İrfan Paşa’ya Mektup

Tarih Türündeki Eserleri

  • Evrakı Perişan
  • Devri İstila
  • Barika-i Zafer
  • Silistre Muhasarası
  • Osmanlı Tarihi
  • Kanije
  • Büyük İslam Tarihi