Âkif Paşa’nın Hayatı

Ayıntâbîzâde Kadı Mehmed Efendi’nin oğlu olarak Yozgat’ta doğan bu devlet adamı, eğitimini özel hocalar nezdinde tamamladı. Bir dönem Yozgat âyanı Cebbârzâde Süleyman Bey’in divan kâtipliğini üstlendi. Süleyman Bey’in vefatının ardından İstanbul’a giderek amcası Reîsülküttâb Mustafa Mazhar Efendi’nin desteğiyle Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’nde göreve başladı (1814). Başarılı hizmetleri sayesinde kısa sürede Âmedî Odası’na geçiş yaptı. 1825’te âmedci, 1827’de beylikçi ve 1832’de reîsülküttâb unvanlarını aldı.

Bu görevin adı Umûr-ı Hâriciyye Nezâreti olarak değiştirilince, kendisi de “efendi” unvanı ve vezirlik rütbesi ile ilk hariciye nâzırı oldu (1835). Ancak 1836’da, Morning Herald muhabiri W. Churchill’in av sırasında kaza ile bir Türk çocuğunu yaralaması ve tutuklanması üzerine yaşanan diplomatik kriz nedeniyle görevinden alındı.

Bir yıl sonra, rakibi Pertev Paşa’nın Mülkiye nâzırlığından azli üzerine aynı göreve getirildi. Nezâretin adını “âdâb-ı ubûdiyyete münâfi” bulduğu için dâhiliye nezâretine çevirdi. Ancak bu görevde de altı ay kaldıktan sonra Mehmed Raûf Paşa’nın sadrazam olması nedeniyle tekrar görevinden alındı.

1839’da Sultan Abdülmecid’in tahta çıkışıyla Kocaeli mutasarrıflığına atandı ve Bursa, Bolu, Eskipazar ve Balıkesir sancaklarının idaresi de kendisine verildi. Halkın şikâyetleri üzerine rütbeleri alındı ve Edirne’ye sürgüne gönderildi (1840). İki yıl sürgünde kaldıktan sonra Bursa’da oturma izni aldı. Şehzade Abdülhamid’in doğumu vesilesiyle Sultan Abdülmecid’e sunduğu tarih manzumesi sayesinde affedilerek İstanbul’a döndü (1842).

1844’te hacca gitmek üzere yola çıkan Âkif Paşa, dönüşünde İskenderiye’den gemiye binmek üzereyken hastalandı ve vefat etti. Cenazesi, Dânyâl peygamberin türbesine yakın bir yerde defnedildi.

Çağdaşları tarafından başarılı bir siyasetçi olarak kabul edilen Âkif Paşa, sürgün dönemlerinde büyük sıkıntılar yaşadı. İlk olarak Edirne’de, ardından Bursa’da geçen iki yılı aşkın sürgün dönemi boyunca yalnızlıktan şikâyet eden mektuplar yazdı ve Bursa’da ölümü bile dilediği kadar büyük bir üzüntü içine düştü.

Kindar, kavgacı, huysuz, üzgün ve ikbalperest olarak tanınan Âkif Paşa, “Âdem Kasidesi” adlı şiiriyle birçok yerli ve yabancı çağdaş yazar (Nâmık Kemal, Ebüzziyâ Tevfik, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci, Abdurrahman Şeref, Gibb, A. Alric) tarafından yeni edebiyat akımının kurucularından biri olarak görülse de, yakın dönem edebiyat tarihçileri ve eleştirmenler (Rıza Tevfik, Süleyman Nazif, Fuat Köprülü, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Agâh Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan) onun eski tarz dil ve düşüncede kalmış bir şair olduğunu düşünmüşlerdir.

Ancak, Âkif Paşa’nınÂdem Kasidesi” adlı eseri, Türk edebiyat tarihinde Batı medeniyeti karşısında Osmanlı aydınının yaşadığı bireysel ve toplumsal çöküşü anlatan derin bir hüzün, şüphe ve cevapsız sorularla doludur. Bu yapıtın etkisi, Ziyâ Paşa, Abdülhak Hâmid ve hatta Mehmed Âkif gibi şairlerde de görülebilir. Tanzimat sonrası dönemde yaşayan ve zihniyet açısından eski düşünceleri sürdüren Âkif Paşa’nın eserlerinde, varlık ve dünya karşısında nefret duygusu ön planda yer alır.

İslâmî geleneğin dışında kabul edilen “âdem” kavramına methiye düşüncesi, Âkif Paşa’nın eserlerinde dikkat çeker. Çocuk yaşta vefat eden torunu için hece vezniyle yazdığı “Mersiye” ve “Şeyh Müştak’a Mektup” ve Tebsıra’sı gibi eserler, yenilik getirmese de dönemin yazarlarına ilham kaynağı olmuştur. Divan şiiri tarzındaki diğer şiirleriyle birlikte, Âkif Paşa’nın eserleri, döneminin edebiyatına katkı sağlamıştır. Meşhur Halvetî şeyhi Çerkeşî Mustafa Efendi’nin müridi olduğu anlaşılan Âkif Paşa’nın eserleri, döneminin edebiyatına katkı sağlamıştır. Meşhur Halvetî şeyhi Çerkeşî Mustafa Efendi’nin müridi olduğu anlaşılan Âkif Paşa, divan şiir geleneğine bağlı kalarak yazdığı şiirlerle Osmanlı edebiyatının önemli şairlerinden biri olarak kabul edilir.

Âkif Paşa’nın yaşadığı zor dönemler ve sürgünler, onun eserlerinde hüzünlü ve karamsar bir atmosfer yaratmıştır. Yalnızlık ve üzüntü, şiirlerinin ana temaları arasında yer alırken, eski ve yeni edebiyat anlayışları arasında köprü görevi gören eserleri, döneminin edebiyatına önemli bir etki bırakmıştır.

Âkif Paşa’nın yaşamı ve eserleri, Osmanlı edebiyatının dönüşüm sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Hem siyasi yaşamında hem de edebiyat alanındaki başarıları, onu döneminin öne çıkan isimlerinden biri haline getirmiştir. Bu bağlamda, Âkif Paşa’nın eserleri ve yaşamı, Osmanlı edebiyatının ve siyasi tarihinin önemli bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Âkif Paşa’nın Eserleri

1. Münşeât-ı Elhac Âkif Efendi:

Âkif Paşa’nın mektupları, telgraf ve resmi yazışmaları gibi yazılı belgelerinin toplandığı bir derlemedir. Bu eser, döneminin Osmanlı bürokrasisi ve siyasi yaşamına dair değerli bilgiler sunar. Âkif Paşa’nın yazışma tarzı ve üslubu, devrinin dil ve edebiyat anlayışını yansıtır. Münşeât-ı Elhac Âkif Efendi, aynı zamanda Âkif Paşa’nın özel hayatına ve yaşadığı sürgün dönemlerine dair bilgiler sunarak, onun kişiliği ve yaşamı hakkında önemli ipuçları sağlar.

2. Divançe:

Âkif Paşa’nın şiirlerinin toplandığı bir eserdir. Bu divan, geleneksel Osmanlı divan edebiyatına bağlı olarak yazdığı gazel ve kaside gibi nazım biçimlerini içerir. Âkif Paşa’nın şiirlerinde, zaman zaman hüzünlü ve karamsar temalarla karşılaşılır. Özellikle “Âdem Kasidesi” adlı şiiri, döneminin edebiyatına önemli bir katkı sağlamış ve yeni edebiyat akımının kurucularından biri olarak kabul edilmiştir. Divançe’deki şiirler, Âkif Paşa’nın edebi yeteneğinin ve Osmanlı edebiyatının geçiş dönemindeki konumunun bir yansımasıdır.

3. Eser-i Âkif Paşa (mektuplar):

19. yüzyıl Osmanlı şairi ve devlet adamı Âkif Paşa’nın mektuplarının toplandığı bir derlemedir. Torunu Akif Bey, bu eseri bastırmadan önce, dedesi Âkif Paşa’nın yaşamı üzerine bir önsöz yazarak çalışmaya değerli bir giriş sağlamıştır.

Akif Bey’in önsözü, Âkif Paşa’nın kişiliği, ailesi, kariyeri ve sürgünde geçen günlerine dair önemli bilgiler sunar. Bu önsöz, Âkif Paşa’nın edebi ve siyasi yaşamının yanı sıra, onun özel hayatına ve zamanının sosyo-kültürel yapısına dair önemli ipuçları içerir.

Eser-i Âkif Paşa’nın mektupları, döneminin Osmanlı bürokrasisi ve siyasi yaşamına dair değerli bilgiler sunarken, torunu Akif Bey’in yazdığı önsöz, dedesi Âkif Paşa’nın yaşamına dair kapsamlı ve öznel bir bakış açısı sunar. Bu sayede, eser, hem tarih ve edebiyat araştırmacıları için önemli bir kaynak niteliği taşır, hem de okuyucuya döneminin kültürel ve sosyal yaşamını daha iyi anlaması için yardımcı olur.

4. Muharrerât-ı Husûsiye-i Akif Paşa

19. yüzyıl Osmanlı şairi ve devlet adamı Âkif Paşa’nın özel yazışmalarının bir araya getirildiği bir derlemedir. Bu eser, Âkif Paşa’nın özel mektupları, hatıraları ve notlarını içerir ve onun yaşamı, düşünceleri ve ilişkileri hakkında önemli bilgiler sunar.

Muharrerât-ı Husûsiye-i Akif Paşa, dönemin Osmanlı kültürü, edebiyatı ve siyasi atmosferine dair değerli bilgiler sağlar. Âkif Paşa’nın yazışmaları, aynı zamanda dönemin ünlü şairlerine, devlet adamlarına ve düşünürlerine dair anekdotlar ve değerlendirmeler içerir.

Bu derleme, araştırmacılara ve tarihçilere, 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda edebiyat, siyaset ve sosyal yaşam üzerine eşsiz bir bakış açısı sunar. Ayrıca, Âkif Paşa’nın kişisel yaşamına ve duygu dünyasına dair ipuçları da içerir, bu sayede okuyucu, şairin hem profesyonel hem de özel hayatına dair daha iyi bir anlayış elde edebilir.

Muharrerât-ı Husûsiye-i Akif Paşa, döneminin Osmanlı toplumuna ve edebiyatına dair değerli bir kaynak olarak kabul edilmektedir ve günümüzde tarih, edebiyat ve kültürel çalışmalarda önemli bir yeri vardır.

5. Arapçadan çevirdiği Risalet’ül-Firaye ve’l-Siyasiye

Risalet’ül-Firaye ve’l-Siyasiye, Arapça bir eser olup, 19. yüzyıl Osmanlı şairi ve devlet adamı Âkif Paşa tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Eser, siyaset bilimi ve fikir alanında önemli bir kaynak olarak kabul edilmekte ve dönemin düşünce yapısını, siyasi görüşlerini ve yöntemlerini yansıtmaktadır.

Risalet’ül-Firaye ve’l-Siyasiye, siyaset, yönetim, devlet işleyişi, uluslararası ilişkiler ve hukuk gibi konuları ele alarak, dönemin Osmanlı İmparatorluğu’nda uygulanan siyasi düşünceler ve yöntemler hakkında değerli bilgiler sunar. Ayrıca, dönemin devlet adamlarının ve düşünürlerinin görüşlerine ve tartışmalarına ışık tutar.

Âkif Paşa’nın çevirisi, Risalet’ül-Firaye ve’l-Siyasiye’nin Türkçe konuşan okuyucular için erişilebilir olmasını sağlamış ve böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve entelektüel gelişimine katkıda bulunmuştur. Eser, dönemin siyasi ve fikri düşüncesini anlamak için önemli bir kaynak olarak kabul edilmektedir ve günümüzde tarih, siyaset bilimi ve kültürel çalışmalarda önemli bir yeri bulunmaktadır.

6. Tabsıra

  • Tabsıra, Âkif Paşa’nın en önemli ve dikkat çeken eserlerinden biridir.
  • Kelime anlamı itibariyle insanın gözünü açacak bilgi, açıklama manasındaki eserdir.
  • Eserde Churchill Hadisesi üzerine yazılmış ve Paşa, hadisenin iç yüzünü kendi bakış açısına göre anlatmıştır.
  • Eser, Dâhiliye nazırlığından azledilmesine sebep olan olaya ve Pertev Paşa’ya atıfta bulunur.
  • Tabsıra’nın bir mukaddime ve iki bölümden oluştuğu bilinmektedir. Tanzimat döneminin ilk anı örneği olarak kabul edilir.
  • Eser, uzun süre unutulmuş ancak Namık Kemal ve Ebüzziya Tevfik’in gayretleriyle ortaya çıkarılmıştır.
  • Matbaa-yı Âmire ve Matbaa-yı Ebüzziyâ’da basılan eserin yanında yazma nüshaları da mevcuttur.
  • Tabsıra, Fransız elçiliğinde görev yapan M.A. Alric tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiş ve Paris’te 1836 yılında yayımlanmıştır.

Âkif Paşa’nın Edebi Kişiliği

  1. Şair ve yazar: Âkif Paşa, şair ve yazar olarak döneminin tanınmış bir ismidir. Divan şiiri tarzında eserler vermiştir ve bunlar arasında “Âdem Kasidesi” gibi önemli şiirler bulunmaktadır.
  2. Çevirmen: Âkif Paşa, aynı zamanda Arapça ve Farsça’dan Türkçeye çeviriler yaparak bilgi ve düşüncelerin aktarılmasına katkı sağlamıştır. Risalet’ül-Firaye ve’l-Siyasiye adlı eseri Arapçadan Türkçeye çevirmiştir.
  3. Yenilikçi ve muhafazakâr: Edebi kişiliği açısından Âkif Paşa, hem yenilikçi hem de muhafazakâr olarak değerlendirilebilir. Bazı eserleri ve düşünceleri ile yeni edebiyat akımının kurucularından biri olarak kabul edilirken, diğer taraftan eski tarz dil ve düşünce içinde olduğu düşünülmüştür.
  4. Bedbinlik ve iç dünya: Âkif Paşa’nın eserlerinde, özellikle “Âdem Kasidesi”nde, içinde yaşanılan dünya ve varlığa karşı nefret duygusu ve derin bedbinlik ön plandadır. Bu yönüyle, eski şiirimizde benzerini kolay bulamayacağımız bir derinliği vardır.
  5. Etkileyici ve yol gösterici: Eserlerinde yenilik getirmediği düşüncelerine rağmen, Âkif Paşa’nın eserleri, devrinin yazarlarına etkileyici ve yol gösterici olmuştur.
  6. Dini ve mistik yönü: Âkif Paşa’nın şiirlerinde dini ve mistik konulara da değinilmiştir. Meşhur Halvetî şeyhi Çerkeşî Mustafa Efendi’nin müridi olduğu bilinmektedir.
  7. Mektup yazarı: Âkif Paşa’nın mektupları da dikkate değerdir. Torunu Akif Bey tarafından yaşamı üzerine bir önsöz yazılarak bastırılan mektupları, dönemi ve Âkif Paşa’nın düşünceleri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.

Âkif Paşa’nın Tanzimat Şiirine Katkısı

  • Âkif Paşa, Tanzimat dönemi Türk edebiyatında önemli bir şair ve yazar olarak kabul edilir. Tanzimat şiirine birçok açıdan önemli katkılar sunmuştur.
  • Âkif Paşa, bazı çağdaş yazarlar (Nâmık Kemal, Ebüzziyâ Tevfik, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci, Abdurrahman Şeref, Gibb, A. Alric) tarafından yeni edebiyat akımının kurucularından biri olarak kabul edilir. Bu sayede Tanzimat dönemi şiirine önemli bir katkı sağlamıştır.
  • Eserlerinde hem yenilikçi hem de muhafazakâr öğeler bulunur. Bu denge, Tanzimat dönemi şiirinde yeni ve eski arasında bir köprü görevi görerek, dönemin edebiyatına zenginlik katar.
  • Âkif Paşa’nın eserlerinde, özellikle “Âdem Kasidesi“nde, içinde yaşanılan dünya ve varlığa karşı nefret duygusu ve derin bedbinlik ön plandadır. Bu yönüyle, Tanzimat dönemi şiirinde derinlik ve farklı bir iç dünya yaratmayı başarmıştır.
  • Eserleri, devrinin yazarlarına etkileyici ve yol gösterici olmuştur. Bu sayede Tanzimat dönemi şiirine önemli bir katkı sağlamış ve dönemin edebiyatını şekillendiren isimlerden biri olmuştur.
  • Eserlerinde kullanılan dil ve üslup, Tanzimat dönemi şiirinde değişimin ve gelişimin izlerini gösterir. Bu sayede, dönemin şiirine dil ve üslup açısından önemli bir katkı sağlamıştır.
  • Âkif Paşa’nın Tanzimat dönemi şiirine katkısı, yeni edebiyat akımının kurucularından biri olarak kabul edilmesi, dönemin yazarlarına etkileyici ve yol gösterici olması, dil ve üslup açısından yenilikçi ve muhafazakâr öğeleri dengede tutması ve eserlerinde derin bedbinlik ve iç dünya yaratmayı başarması şeklindedir.

Âkif Paşa – Âdem Kasidesi

Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem

Cevher-i can mı aceb cevher-i minâ-yı adem

Âdeme yaşam endişesi nedeniyle can verir, Acaba can cevheri mi, yoksa yok oluş madeni mi?

Çeşm-i im’ân ile baktıkça vücûd-i ademe

Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem

İman gözüyle bakıldıkça âdemin varlığına, Cennet sahnesi görünür âdeme, yok oluşun çölüne.

Galat ettim ne reva cennete teşbih etmek

Başkadır nimet-i asayiş-i me’vâ-yı adem

Hatalı yaptım, cenneti benzetmek ne kadar yanlış, Âdemin barınma yerindeki huzur nimeti başkadır.

Tutalım anda da olmuş ni’âm-ı gûnâgûn

Öyle muhtac-ı tenavül müdür âlâ-yı adem

Kabul edelim orada da günahlarla dolu nimetler olmuş, Acaba yok oluşun yücesi bu kadar değişime muhtaç mıdır?

Kimse incinmedi vaz’ından anın zerre kadar

Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem

Onun konumundan zerre kadar kimse incinmedi, Bu kadar zaman boyunca yok oluş babası âlemi besledi.

Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok

Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem

Eğer varsa, ancak oradadır; yoksa yokluk yoktur, Rahat istersen eğer, yok olmayı temenni et.

Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümid

Olsa şâyeste cihan cân ile cûyâ-yı adem

Ne keder ve öfke, ne kin ve elem, ne korku ve umut, Dünya, yaşam ve yok oluşla uyumlu olsaydı eğer.

Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda

Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muamma-yı adem

Yok dedikçe var olur, yoksa bunda garip olan ne? Varlığın adı mıdır, bu adem muammasının hali?

Etse bir kerre telâtum hep eder kevneyni

Garka-i mevc-i fenâ cûşiş-i deryâ-yı adem

Bir kez dalgalanmış olsa, iki âlemi daima sürükler, Fenâ denizinin akıntısına kapılıp, adem okyanusuna dalış.

Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur

Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı âdem

Zamanın anası, durmaksızın doğurandır; Onu kenara koymak için âdem babadır.

Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr

Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem

Zamanın dadısı, çarhın çocuklarını baştan çıkarır; Eğer terbiye etmese, sık sık onları şımartır adem.

Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez

Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem

Herkesin kısmeti yoktan gelir ama bilmez, Yeri var âleme, kim adem’i ormana çevirse.

Öyle bîmar-ı gamım kim olamam âsûde

Câme-hâb olsa bana şeh-per-i anka-yı adem

Öyle üzüntülü ve hastayım ki, huzur bulamıyorum. Bana, yok oluşun anka kuşunun kanadından bir kadeh uykusu verseler bile (huzura kavuşamam).

Âkif Paşa’nın Âdem Kasidesi’nin İçeriği

Âkif Paşa’nın “Âdem Kasidesi”, insanın yaratılışındaki anlamı ve insanın varoluşundaki çelişkileri ele alan bir şiirdir. Şiir, İslami tasavvuf felsefesi ile Hıristiyan düşüncelerini birleştirerek insanın Allah’a olan yakınlığı ve dünya hayatındaki sıkıntıları anlatır.

Şiirin genel teması, insanın yaratılışının kusursuzluğu ve Allah’ın sevgisi ile başlar. Ancak insanoğlu, dünya hayatındaki çeşitli zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşır. İnsanın yaratılışındaki bu çelişkiler, varoluşunun anlamını sorgulamasına sebep olur.

Âkif Paşa, “Âdem Kasidesi”nde insanın doğası ve yaratılışı hakkında derin düşüncelere dalarken, Allah’ın varlığı ve insanın ölümsüzlüğü konularını da ele alır. Şiirin sonunda ise, insanın dünya hayatındaki sıkıntılarından kurtulabilmesinin ancak ölümle mümkün olduğu vurgulanır.

“Âdem Kasidesi”, kendine özgü bir dille yazılmış ve İslami tasavvuf felsefesi ile Hıristiyan düşüncelerini birleştiren bir şiirdir. İnsanın varoluşundaki anlamı ve Allah’a olan yakınlığını konu alması sebebiyle, Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir.