Azmîzâde Hâletî Hayatı

Azmîzâde Hâletî, 977’de (1570) İstanbul’da doğan önemli bir Osmanlı âlimi, şair ve devlet adamıdır. Sultan III. Murad’ın hocası âlim ve şair Azmî Efendi’nin oğludur. Azmîzâde, medrese öğrenimini tamamladıktan sonra Hoca Sâdeddin Efendi’den mülâzım oldu ve 1591’de müderrisliğe başladı. İstanbul’un bazı medreselerinde çalıştı ve zamanla Sahn ve Süleymaniye müderrisliği görevlerine yükseldi.

Kariyeri boyunca çeşitli kadılık görevlerine atanmış olan Azmîzâde, özellikle Şam, Kahire, Bursa ve Edirne’de kadılık yapmıştır. İki yıl sonra azledilerek İstanbul’a dönen Azmîzâde, 1613’te İstanbul kadılığına getirildi, fakat bu görevden de kısa süre sonra uzaklaştırıldı. Kariyerinde sık sık yer değiştirmiş ve boşta kalmıştır. Bu durum, onun zamanla karamsar bir psikolojiye bürünmesine neden olmuştur. Azmîzâde, kendisine hak ettiği ilgiyi göremediğini düşünmekte ve bu konuda şiirlerinde sık sık şikâyet etmektedir.

Şiire genç yaşta başlayan Azmîzâde Hâletî, kısa sürede üne kavuşmuştur. Beyânî’nin tezkiresinde, Azmîzâde’nin genç yaşına rağmen olgun bir kişi olduğu ve babası gibi şiirleriyle tanındığı belirtilir. Ayrıca, Bağdatlı Rûhî’nin ifadesiyle, Azmîzâde Hâletî’nin güzel şiirleriyle gönüllerde yer tuttuğu belirtilmiştir.

Azmîzâde’nin dürüst, âdil, iyiliksever, hoşsohbet ve cömert bir kişiliğe sahip olduğu bilinmektedir. Kâtib Çelebi, Osmanlı tarihinde Kınalızâde Ali Efendi ile Azmîzâde kadar çok okuyan, araştıran bir âlim daha olmadığını belirtir. Azmîzâde’nin 4000 kadar kitabı olduğu ve bunların kenarlarına tashih notları ve çeşitli notlar kaydettiği bilinmektedir.

Azmîzâde Hâletî Eserleri

Azmîzâde Hâletî, 1570’de İstanbul’da doğan Osmanlı âlimi ve şairdir. Medrese öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli görevlerde bulunmuş ve önemli eserler kaleme almıştır. Başlıca eserleri şunlardır:

  • Divan: Şairin divanı, dinî şiirler, kaside, gazel, müseddes, terkib, kıta ve rubai türlerinde eserleri içerir. Şiirleri ve özellikle rubâîleriyle tanınan Azmîzâde, rubâî türünde büyük bir üne sahiptir.
  • Sâkînâme: Mesnevi şeklinde yazılmış olan bu eser, tasavvufî bir anlayışla sâkînâme konularını ele alır.
  • Münşeât: Azmîzâde’nin devrindeki bazı kişilere yazdığı mektupların toplandığı bu eser, onun inşâ sanatındaki ustalığını gösterir.
  • Mihr ü Mâh: Şairin babası Azmî Efendi’nin çevirmeye başladığı bir eseri tamamlamak amacıyla kaleme aldığı eserdir.
  • Hadd-i Mestân: Azmîzâde Hâletî’nin yazdığı bir hicviye eseridir.

Ayrıca Azmîzâde’nin pek çok şerh, hâşiye ve ta‘lîkātı bulunmaktadır. Özellikle Ḥâşiye ʿalâ Düreri’l-ḥükkâm, Molla Hüsrev’in eserine yapılan en meşhur hâşiye olup Süleymaniye Kütüphanesi’nde birçok yazması bulunmaktadır. İbn Melek’in Menâr şerhine yapılan ve Netâʾicü’l-efkâr adıyla da anılan Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’l-Menâr ve Muġni’l-lebîb’e şerhi ve el-Hidâye’ye ta‘lîkātı da tanınmış diğer eserlerindendir.

Azmizade Hâletî Rubaileri

Azmîzâde Hâletî, Osmanlı dönemi şairlerinden olup, özellikle rubâî türündeki başarılarıyla tanınmıştır. Rubâî, dört mısradan oluşan bir şiir türüdür ve bu türde yazan şairler, yaşadıkları dönemde ve sonraki yüzyıllarda büyük kabul görmüştür.

Azmîzâde Hâletî’nin rubâîleri, İran’da rubâînin gerçek ustası olarak kabul edilen Ömer Hayyam gibi Türk şiirinde de büyük bir değere sahiptir. Şairin rubâîlerinin sayısı oldukça fazla olup, 900-1000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Azmîzâde’nin rubâîleri, ayrıca “Rubâiyyât-ı Hâletî” adıyla bir araya getirilmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan yazmalarında bu rubâîlere ulaşmak mümkündür.

Azmîzâde Hâletî’nin rubâîlerinde, aşk, yaşam, ölüm, dünya ve ahiret gibi felsefi ve tasavvufi konuları işlemiştir. Ayrıca, dini ve ahlaki değerler üzerine de düşüncelerini ifade etmiştir. Bu rubâîler, şairin fikir ve duygu dünyasını yansıtmakla birlikte, dönemin sosyal ve kültürel yapısına da ışık tutmaktadır.

Azmîzâde Hâletî Dîvânı

Azmîzâde Hâletî Dîvânı, Osmanlı dönemi şairi Azmîzâde Hâletî’nin şiirlerinin toplandığı eserdir. Dîvân, şairin manzum eserlerini içermekte olup, 1012 (1603) yılından önce Sultan III. Mehmed adına tertip edilmiştir. Bu hacimli dîvân, münâcât, na’t, mi’raciye gibi dini şiirlerin yanı sıra, Sultan III. Mehmed, Sultan I. Ahmed ve devrin büyüklerine yazdığı kasideler ile gazel, müseddes, terkib, kıta ve rubâî türündeki şiirlerini de içermektedir.

Dîvânın İstanbul kütüphanelerinde yirmi kadar nüshası bulunmaktadır ve yazma nüshalarının sayısı oldukça fazladır. Şiir sayıları da çok farklı olan bu nüshalar arasında, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir yazmada otuz kaside, 411 gazel, üç müseddes, terkibibend şeklinde Mehdî Çelebi mersiyesi, 116 kıta, 593 rubâî ve 327 beyit bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan nüshada ise otuz bir kaside, 721 gazel ve 300 rubâî ile Sâkînâme yer almaktadır. Dîvân nüshalarının karşılaştırılmasıyla, şiir sayılarının daha da artacağı düşünülmektedir. Azmîzâde Hâletî Dîvânı henüz yayımlanmamıştır.

Dîvân, Azmîzâde Hâletî’nin edebi başarılarını ve döneminin kültürel ve sosyal yapısını yansıtan önemli bir eserdir. Şairin dil ve üslup becerilerini, söz sanatlarını ve şiirlerinde işlediği temaları inceleyerek, Osmanlı dönemi edebiyatı ve tarihi hakkında değerli bilgiler edinmek mümkündür.

Azmîzâde Hâletî – Hadd-i Mestân

Hadd-i Mestân, Azmîzâde Hâletî’nin yazdığı bir hicviye eseridir. Bu eser, Nuruosmâniye Kütüphanesi’nde 4962 numara ile kayıtlı “Mecmû‘a-i Müntehebât-ı Kasâid ve Eş‘âr” başlıklı 324 sayfalık bir mecmuanın 141a-142b varakları arasında bulunmaktadır. Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün kalıbı kullanılarak ve kasîde nazım şekliyle yazılan hicviye, 80 beyitten oluşmaktadır.

Hâletî, hicviyesinin sonunda ve tevriyeli bir şekilde hem eserinin ismini vurgulamış, hem de “o haddin bilmeyen bed-mest” şeklinde tanımladığı Derviş Paşa’ya haddini bildirdiğini belirtmiştir. Nusret Gedik’in kaydettiğine göre, Hâletî’nin bu eserinde kullandığı üslup, dîvânında kullandığından hayli farklıdır. Şair, Nef‘îyâne bir tavırla ve saldırgan bir üslûpla paşaya her türlü hücumu yapmaktan geri kalmamıştır. Yine Gedik’in tespitine göre Nef‘î, Sihâm-ı Kazâsı’nda bu hicviyeye bir nazîre yazmıştır.

Hadd-i Mestân, Azmîzâde Hâletî’nin hiciv alanındaki yeteneklerini gösteren bir eser olup, döneminin sosyal ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgiler sunar. Ayrıca bu eser, Osmanlı dönemi hiciv geleneğinin örneklerinden biri olarak değer taşımaktadır.

Azmîzâde Hâletî – Rubâiyyât

Rubâiyyât, Azmîzâde Hâletî’nin rubâi türündeki eserlerini içermektedir. Rubâi, Osmanlı edebiyatında diğer şiir tarzlarına kıyasla daha az rağbet görmesine rağmen, Hâletî bu alanda özel ilgi ve rağbet göstermiş ve yazdığı rubâilerin sayısı ve sanat değeri sayesinde şairler arasında özel ve seçkin bir yer edinmiştir. Hatta “Hayyâm-ı Rûm” olarak anılmıştır.

Hâletî’nin rubâileri, onun adının anılmasıyla akla gelen ve onun ününü kazandıran eserleridir. Şairin bu alandaki değeri, hem çağdaşı olan hem de sonraki devir şair ve edebiyatçılar tarafından açıkça kabul edilmiş ve ifade edilmiştir. Örneğin, Nedim, III. Ahmed ve Damad İbrahim Paşa’yı övdüğü kasîdesinde, Hâletî’den rubâi ustası olarak söz etmiştir.

Hâletî, Ömer Hayyâm’ın etkisi altında olmasına rağmen, pek azı müstesna, rubâilerindeki konular oldukça farklıdır. İlhamlarını vahdet-i vücûd felsefesinden alarak tasavvufî aşk, hüzün ve ferâgat unsurlarını rubâilerine işlemiştir. Şairin rubâilerinde kullandığı dil de oldukça güzel ve akıcıdır.

Hâletî’nin rubâileri üzerinde yapılan bir doktora tezinde, bu şiirlerin toplam sayısı, bazı kaynaklarda bildirildiği gibi 1000 civarında değil, 615’tir. Bu durum, Hâletî’nin rubâi türünde ne kadar verimli ve başarılı olduğunu göstermektedir.

Azmîzâde Hâletî – Sâkînâme

Sâkînâme, Azmîzâde Hâletî’nin mesnevi şeklinde yazdığı bir eserdir ve aruzun “feûlün feûlün feûlün feûl” kalıbıyla yazılmıştır. Eser, değişik yazmalarda 496, 515 ve 520 beyitten oluşmaktadır. Sâkînâme, bir giriş, on beş bölüm ve bir sonuç kısmından oluşur. Bu eserde alışılmış sâkînâme konuları, tasavvufî bir anlayışla ele alınmıştır.

Hâletî’nin Sâkînâme’si, benzerlerinden farklı olarak tasavvufî bir özellik taşımaktadır. Bu özellik, övülen şarabın ilâhî aşk şarabı olmasıdır. Bu durum, eserin dini ve mistik bir boyut taşıdığını gösterir.

Sâkînâme’de tasavvuf, Azmîzâde Hâletî’nin bu eserine mistik ve dini bir boyut kazandıran önemli bir temadır. Sâkînâme, geleneksel olarak şarap içmeyi ve şarap sunan sâkîyi öven bir edebi türdür. Ancak Hâletî, bu geleneksel konuyu tasavvufî bir perspektifle yeniden yorumlamış ve işlemiştir.

Hâletî’nin Sâkînâme’sinde, övülen şarap ilâhî aşk şarabı olarak betimlenir. Bu şarap, insanın Tanrı’ya olan özlemi ve aşkını temsil eder. Bu yönüyle, eserde alışılagelmiş şarap ve sâkî konuları, tasavvufî bir anlayışla ele alınarak manevi bir derinlik ve anlam kazanmaktadır.

Sâkînâme’deki tasavvufî temalar, Hâletî’nin İslam mistizminin felsefesinden etkilendiğini ve eserlerinde bu düşünceleri işlemeyi tercih ettiğini gösterir. Tasavvuf, insanın kendi benliğinden sıyrılıp Tanrı’ya yaklaşma sürecini anlatır ve bu süreçte aşk, özlem, fedakârlık gibi kavramlar sıklıkla kullanılır. Hâletî de Sâkînâme’sinde bu kavramları kullanarak esere tasavvufî bir boyut kazandırmıştır.

Sâkînâme, bazı divan nüshalarında ve ayrıca mecmualar içinde de bulunmaktadır. Bu eser, Hâletî’nin divan edebiyatındaki başarısını ve farklı nazım şekilleriyle yazdığı eserlerin çeşitliliğini gösterir.

Azmîzâde Hâletî – Münşeât

Hâletî’nin Münşeât’ı, şairin nesir alanındaki yeteneğini ve inşâdaki ustalığını gösteren önemli bir eserdir. Geleneksel bir şekilde yazılmış mektuplarla oluşan bu eser, döneminin tipik özelliklerine uygun bir dille yazılmıştır. Mektuplar, hitap edilen kişiye önce dua, ardından övgü ve son olarak şairin kendi hâlinden bahsetme şeklinde düzenlenmiştir. Münşeât’ın dili, ağır ve sanatlı bir üslupla kaleme alınmıştır.

Hâletî’nin Münşeât’ı, ilk bakışta sadece veziriazamlara ve dostlara yazılmış kutlama ve sağlık dilekleri içeren mektuplarmış gibi görünse de, aslında şairin kişiliği, özel hayatı, tanıştığı ya da iyiliğini gördüğü kişilere ve bu kişilerle olan ilişkilerine dair önemli bilgiler sunar. Ayrıca, dönemin bazı olaylarına ilişkin bilgiler de bu mektuplar aracılığıyla aktarılmaktadır.

Hâletî’nin Münşeât mecmuası, Üniversite Kütüphanesi’nde bulunan 1526 numaralı kayıtta yer almaktadır ve bu mecmuada 85 adet mektup bulunmaktadır. Bu eser, şairin edebi yeteneğinin yanı sıra, dönemi ve yaşadığı çevre hakkında önemli ipuçları sunan değerli bir kaynak niteliğindedir.

Azmîzâde Hâletî – Mihr ü Mâh

Mihr ü Mâh, Azmîzâde Hâletî tarafından kaleme alınan ve babası Azmî Efendi’nin Assâr-ı Tebrîzî olarak tanınan Şemseddin Muhammed’den çevirmeye başladığı ancak tamamlayamadığı Mihr ü Müşterî veya Mühr ü Meh adlı mesnevinin çevirisini tamamlamak amacıyla yazılmış bir eserdir. Ancak Hâletî de bu eseri tamamlayamamış ve sadece 500 beyitlik bir kısmını çevirebilmiştir. Bu sebeple Mihr ü Mâh da eksik kalan bir eser olarak kabul edilir.

Azmîzâde Hâletî’nin başka bir eseri de Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Bu eser, Tezkiretü’l-evliyâ ve merâkıdü’l-asfiyâ fî etrâfi Bağdâd adını taşımaktadır. Bu eserin içeriği hakkında detaylı bilgi bulunmamakla birlikte, adından anlaşılacağı üzere Bağdat çevresindeki evliyalar ve onların kabirlerine dair bilgiler içerebilir.

Azmîzâde Hâletî’nin Edebi Kişiliği

  • Azmîzâde Hâletî, 17. yüzyıl Osmanlı şairlerindendir ve edebi kişiliği döneminin önemli şairleri arasında sayılmasını sağlamıştır.
  • Hâletî’nin edebi kişiliği, genç yaşta başladığı şiirlerle kısa sürede üne kavuşması ve çağdaşları tarafından takdir edilmesiyle anlaşılabilir.
  • Kınalızâde Hasan Çelebi ve Beyânî gibi önemli tezkire yazarları, Hâletî’nin genç yaşında olgun bir kişi olduğunu ve babası gibi şiirleriyle tanındığını belirtirler.
  • Hâletî’nin çağdaşı olan şairler ve tarihçiler de onun şiir ve düzyazı konusundaki ustalığını ve Anadolu şairlerinin üstadı olduğunu ifade ederler.
  • Hâletî’nin edebi kişiliği, gazel ve kaside türlerindeki başarısıyla da öne çıkar. Özellikle kasidelerinin nesîb ve fahriye bölümlerinde başarılı olduğu belirtilir.
  • Hâletî, Nef’î ile kıyaslandığında daha sönük kalabilir, ancak Muallim Nâci, onun her alanda güzel şiirler söylediğini düşünür.
  • Hâletî’nin etkisi, Türk şairleri arasında Nesîmî, Nevâyî ve Bâkî’yi beğenmesi ve onlar için şiirler yazmasıyla da gözlemlenebilir.
  • Şairin aynı zamanda yakın dostu olan Ganizâde Nâdirî ile şiirler üzerinde etkileşimi bulunmakta olup, birbirlerinin şiirlerine nazîreler yazdıkları bilinir. Hâletî’nin diğer şairlerle olan edebi ilişkileri de onun edebi kişiliğinin önemli bir parçasıdır.
  • Azmîzâde Hâletî’nin edebi kişiliği, genç yaşından itibaren şiire olan ilgisi, çağdaşları tarafından takdir edilmesi, şiir türlerindeki başarısı ve diğer şairlerle olan edebi ilişkileri sayesinde Osmanlı edebiyatının önemli şairleri arasında yer almasını sağlamıştır.

Azmîzâde Hâletî’nin Kişiliği, Hayata Bakış Tarzı ve Diğer Bazı Özellikleri

Hâletî, genç yaşta babasını kaybeden ve yıllar sonra aynı yaşlarda oğlunu kaybeden bir şairdir. Bu iki üzücü olayın etkisiyle ruhunda derin yaralar açılmıştır. Kaynaklara göre, Hâletî “dürüst, iyi niyetli, âdil, cömert, çalışkan, ilme ve kültüre son derece düşkün, geniş bilgili, mahâretli, sözü sohbeti dinlenir, zarif, hassas, nazik ve nüktedân” bir kişiliğe sahiptir.

Ancak, Hâletî’nin hayata ve dünyaya bakış tarzı karamsardır. Bu özellik, gelenek icabı takınılmış bir tavır olmayıp, gerçek hayatında yaşadığı zorlukların arkasında yatan bir durumdur. Şair, sahip olduğu ilim ve hünere uygun olarak gerekli iltifatı görememiş, insanların bozulması sonucunda devrin pek çok kurumu da bozulmuş ve birçok haksızlıklar yaşanmıştır. Bu durum, Hâletî’nin zaman zaman krize vardığı anlaşılan kötümser bir ruh hâline girmesine neden olmuştur.

Dünya ve hayat karşısında daha uhrevî bir yaklaşım benimseyen Hâletî, dünyanın kıymet vermeye ve peşinden koşmaya değecek bir yer olmadığını düşünmektedir. Ona göre, dünya gamı kalpten çıkarılıp atılmalı ve onun yerine İlâhî aşk konulmalıdır. Bu felsefe sonucunda Allah’a yakarışta bulunan şair, aynı zamanda her insan gibi adının kendisinden sonra anılması arzusundadır.

Azmîzâde Hâletî’nin Divan Şiirine Katkısı

Azmîzâde Hâletî, 17. yüzyıl Osmanlı dönemi şairlerindendir ve Divan edebiyatına önemli katkılar üretti. Divan şiiri, Osmanlı edebiyatında önemli bir yere sahip olan ve klasik nazım yapısıyla kaleme alınan şiirlerdir. Hâletî, lirik ve tüm yönleri güçlü olan divan şiirlerinde hem geleneksel konuların işleyişi hem de kendi yaşam deneyimlerini yansıtmış ve yansıtmıştır. İşte Azmîzâde Hâletî’nin Divan şiirine katkıları:

Hâletî’nin divan şiirinde lirik ve ömür temaları şiirler yazdığı görülür. Bu şiirlerde, aşk, ölüm, hayatın anlamı, dünya ve ahiret gibi konuları ele alarak, okuyucuyu düşündüren ve görünümü bir dil kullanmıştır.

Hâletî, Divan şiirinde özgün bir üslup ve dil kullanarak, şiirlerinde kendi kişiliğini ve dünya görüşünü yansıtmıştır. Aynı zamanda devrindeki geleneklere uygun bir biçimde kaleme alınan eserlerle, divan şiirinin geleneksel yapısına da bağlı kalmıştır.

Hâletî, divan şiirinde özellikle rubai ve gazel türlerinde eserler sahnelendi. Rubai türü kısa ve özlü şiirler yazarken, gazel türü ise aşk ve sevgi temalarını işlemiştir.

Hâletî’nin divan şiirinde tasavvufi ve dini temaları da işlemektedir. Bu tür şiirlerde, İslam düşüncesi ve tasavvufi bakış açısıyla harmanlanmış bir dünya görüşü yansıtmıştır.

Hâletî, divan şiirinde toplumsal kullanıcılara ve insanların yaşadığı yerlere da değinmiştir. Bu tür şiirlerde, dönemlerde yaşanan haksızlıklara, zorluklara ve insanlarda yıkılan ahlaki değerlere dikkat edilerek, sosyal eleştiri yapılmıştır.