Leskofçalı Galip’in Hayatı

  • Leskofçalı Galip, Leskofça’da doğmuştur ve adı Mustafa Galib’tir.
  • Ailesi, Leskofça kaymakamı İsmâil Paşa ve Tûtî Hanım’dır.
  • Babası, Üsküp Valisi Şehsuvar Paşa; annesi, Nişli Hâfız Paşa soyundandır.
  • Galib’in eğitimi ve yetişmesi hakkında fazla bilgi yoktur.
  • Nisan 1845’te babasıyla birlikte Afyonkarahisar’a gitmiş ve 1846’da İstanbul’a gelmiştir.
  • 1849’da Sadâret Mektûbî Kalemi’ne girerek iki yıl çalışmıştır.
  • 1852’de Veliyyüddin Paşa ile birlikte Bosna’ya gitti ve divan kâtibi olarak görev verdi.
  • 1853’te istifade edilerek İstanbul’a dönmüştür.
  • 1854’te Kırım Muharebesi’nde Bahriye kitâbeti hizmetçi olarak Kırım’da kuruldu.
  • 1856’da baba Hakkâri-Van valiliği sırasında divan kâtibi olarak Van’a gitmiş ve orada Arap ve Fars edebiyatı üzerine eğitim almıştır.
  • 1859’da İstanbul’a dönerek yeniden Sadâret Mektûbî Kalemi’ne gelmiştir ve burada Nâmık Kemal ile İbrâhim Hâlet Efendi ile tanışmıştır.
  • Bu tanışma, Galib’in edebiyatının farklı adım atmasında bir vesile olmuştur.
  • Ardından sırasıyla Trablusgarp eyaleti gümrük emanetinde (1861), Rusçuk’taki Tuna vilâyeti İdare Meclisi başkitâbetinde (1864), Halep mektupçuluğunda (1865), ve kısa bir süre Girit’te Nâilî Paşa’nın mektupçuluğunda (1866) görev almıştır.
  • 1867’de İstanbul’a dönmüş ve 12 Aralık’ta içki iptilâsı yüzünden henüz otuz sekiz yaşında tutuklandı.
  • Mezarının yeri hakkında kaynaklar Topkapı veya Edirnekapı kabristanlarını göstermekle birlikte, günümüzde bu mezarlıklarda Galib’e ait bir kabir yoktur.

Leskofçalı Galip, tasavvuf geleneğine özgü terminolojisini Mevlevilik üzerinden oluşturarak, görünüşte birbirine zıt olan Nakşibendilik ve Bektaşilik gibi iki yolu benimseyen ve bu durumla ruhundaki huzursuzluğu dini inancıyla tatmin eden bir şairdir. Aynı zamanda siyasi ve fikri hayatında etkili olan çevrelerde, içkisiz olamayacak kadar serbest bir tavır sergilemektedir. Genç Osmanlılar ve Meşrutiyet sempatizanları ile olan ilişkileri ve saltanat karşıtlığı, Galip’in hem kişisel hem de fikri ve sanatsal yaşamını büyük ölçüde etkilemiştir.

Galip, Nâmık Kemal ve Recâizâde Mahmud Ekrem gibi önemli edebiyatçıların kimliklerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Hatta Nâmık Kemal’in meşhur “Hürriyet Kasidesi”ni, Galip’in “Olup mecrûh-ı peykân-ı havâdis tâir-i devlet / Demâdem hûn akar çeşmim gibi şehbâl-i milletten” beytini okuduktan sonra yazdığı bilinir. Bu durum, divan şairlerinin böyle manzumeleri söylemelerine o döneme kadar pek rastlanmamış bir yenilik getirmiştir.

Leskofçalı Galip, tasavvufun farklı yönlerini benimseyerek dini inancını geliştiren, siyasi ve fikri çevrelerde serbest bir tavır sergileyen, ve dönemin önemli edebiyatçılarının kimliklerinin oluşmasında katkıda bulunan ilginç bir şairdir.

XIX. yüzyılın başında, klasik şiir anlayışı siyasi düşünceler ve yenilik hareketleriyle mücadele ederken divan edebiyatı savunma konumuna düşmüştü. Şinasi yeni şiir anlayışını benimserken, Leskofçalı Galip ise klasik şiiri savunan bir zemin hazırlıyor ve gençleri bu yönde teşvik ediyordu. Ercümen-i Şuarâ adıyla anılacak olan bu edebiyat akımı, özellikle Galip’in şiir çevresinde şekilleniyordu.

Galip’in bu tutumu, onu Nâilî-i Kadîm, Fehîm-i Kadîm ve Şeyh Galib ile bağlantılı bir mücerret fikirler savunucusu haline getirirken, klasik şiirin yeni şiir karşısında koruyucusu olarak görülüyordu. Bazen sosyal içerikli şiirlere yönelen Galip, bazen de gençlere sebk-i Hindî’nin soyut kavramlarını ve karmaşık söyleyişlerini örnek göstererek, tasavvuf sözlüğünden alınmış ışıltılı ve aydınlıkla bağlantılı kelimeleri öneriyordu.

Galip’in tasavvufa olan ilgisi, büyük ölçüde şiir diline yansıttığı çarpıcı ifadelerle ortaya çıkmıştır. Ancak, büyük mutasavvıf şairlerin ruh çırpınışları, ümit ve hasretleri onun şiirlerinde görülmez. Bunun yerine, şiir, nutk (söz), hayal, parlak mazmunlar ve cemal gibi konuları işlerken yüksek bir başarı sergilediği ve mübalağa ve fahriye gibi kendine özgü bir üslup benimsediği söylenebilir.

Leskofçalı Galip, klasik şiiri savunarak gençleri bu yönde teşvik eden, Ercümen-i Şuarâ adlı edebiyat akımının öncüsü olan ve tasavvufa ilgi duyan, ancak büyük mutasavvıf şairlerin ümit ve hasretlerini yansıtmayan bir şairdir. Kendine özgü üslubu ile sosyal içerikli şiirlere ve parlak mazmunlara yönelen Galip, şiirde yüksek başarı sergilemiştir.

Leskofçalı Galib, klasik şiirin tür ve şekil açısından yeni imkânlar arayışını destekleyen bir şairdir. Bu sayede, klasik şiir yumuşayarak toplum gerçekleriyle uyum sağlayabilecek ve sağlıklı bir dönüşüm gerçekleştirebilecektir. Aslında Tanzimat dönemi boyunca Batılı türlerin Türk edebiyatına girmesinde ve yeni arayışların temelinde de bu anlayış bulunmaktadır. Nazirecilik anlayışını daha güzel bir hale getirmesi gerektiğine inanan Galib, divan şiirini ıslah etmeye çalışmış ve Encümen-i Şuarâ da bu çabanın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Galib, şiirin içeriğinde eski şairler gibi davranırken, ifade ve sunuş açısından yenilikçidir. Eski şairlerin tebliğ üslubu, Galib’in şiirlerinde telkin üslubuna dönüşür. Bu nedenle vecize benzer mısralar söylemekten çekinmez.

Bugün şairin dört mektubu ve bir divanı bilinmektedir. Mektuplarında nesrinin oldukça başarılı bir seviyeye ulaştığı ve dilinin sağlam bir üsluba sahip olduğu görülmektedir. İbnülemin Mahmud Kemal’in ifade ettiği gibi, eğer Galib yaşasaydı ve Edebiyat-ı Cedîde’nin rağbet gördüğü dönemleri görebilseydi, tarz-ı kadîmde gösterdiği başarıyı tarz-ı cedîdde daha zengin ve daha güzel bir şekilde sunabilirdi.

Galib’in “Rûh-ı Sânî” adını verdiği ilk divanı, şair yirmi altı-yirmi yedi yaşlarında iken hazırlamıştır. Ancak bu eser, şair Van’da bulunduğu sırada yanmıştır. Ölümünden önceki yaklaşık on yıl içinde yazdığı diğer şiirler, İbnülemin Mahmud Kemal tarafından derlenerek Leskofçalı Galib Bey: Divan adıyla yayımlanmıştır. Klasik divan düzenine tam uymayan bu eser, divançe bir görünüm sergiler

Leskofçalı Galib’in Edebi Kişiliği

  1. Leskofçalı Galib, klasik şiirin tür ve şekil açısından yeni imkânlar arayışını destekler.
  2. Galib, şiirin içeriğinde eski şairler gibi davranırken, ifade ve sunuş açısından yenilikçidir.
  3. Eski şairlerin tebliğ üslubu, Galib’in şiirlerinde telkin üslubuna dönüşür. Bu sayede şiirlerinde daha etkileyici bir dil kullanır.
  4. Galib, bazen sosyal içerikli şiirlere yönelirken, bazen de sebk-i Hindî’nin soyut kavramlarını ve girift söyleyişlerini örnek gösterir.
  5. Galib, tasavvuf sözlüğünden alınmış ışıltılı ve aydınlıkla ilişkili kelimeleri şiirlerinde kullanarak dikkat çekici bir söyleyiş sunar.
  6. Galib, nazirecilik anlayışını daha güzel bir hale getirmeye çalışarak divan şiirini ıslah etmeye çalışır. Bu çabanın bir sonucu olarak Encümen-i Şuarâ ortaya çıkmıştır.
  7. Mektuplarında nesrinin oldukça başarılı bir seviyeye ulaştığı ve dilinin sağlam bir üsluba sahip olduğu görülür.
  8. Genç şairlerin edebi kimliklerinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Nâmık Kemal ve Recâizâde Mahmud Ekrem gibi şairlerin yetişmesinde etkili olmuştur.
  9. Galib, şiirlerinde kendi kimliğini ön plana çıkaran fahriye ve mübalağa gibi unsurları kullanarak dikkat çekici bir üslup benimser.
  10. Şairin bugün dört adet mektubu ve bir divanı bilinmektedir. Eserleri arasında “Rûh-ı Sânî” adını verdiği ilk divanı ve Leskofçalı Galib Bey: Divan adlı eseri bulunmaktadır.

Leskofçalı Galib Divanı (Rûh-ı Sânî)

  • Leskofçalı Galib Divanı, şairin yaşamı boyunca yazdığı şiirlerin derlemesidir. Divan, klasik divan tertibine tam olarak uymasa da, bir divançe görünümündedir.
  • Leskofçalı Galib Divanı, gazel, kıt’a, müfred ve matla’ gibi çeşitli türlerde şiirler içerir. Bu çeşitlilik, şairin edebi becerilerini ve eserlerinde gösterdiği zenginliği ortaya koyar.
  • Divan’daki şiirler, aşk, özlem, tasavvuf, doğa, ölüm gibi farklı temaları işler. Bu çeşitlilik, şairin duygu ve düşünce dünyasının derinliğini gösterir.
  • Şiirlerinde eski ve yeni üslupları harmanlayan Leskofçalı Galib, Divan’ında da bu özelliğini sergiler. İçerikte eski şairler gibi davranırken, ifade ve sunuş açısından yenilikçidir.
  • Eski şairlerin tebliğ üslubu, Galib’in şiirlerinde telkin üslubuna dönüşür. Bu sayede şiirlerinde daha etkileyici bir dil kullanır.
  • Galib, tasavvuf sözlüğünden alınmış ışıltılı ve aydınlıkla ilişkili kelimeleri şiirlerinde kullanarak dikkat çekici bir söyleyiş sunar.
  • Divan’daki bazı mısralar vecize niteliğinde olup, hafızalarda yer eden sözlerdir (örneğin, “Mâni-i rızk olanın rızkını Mevlâ kessin” ve “Hâlini herkes beyân eyler lisân-ı hâl ile”).
  • “Rûh-ı Sânî” adını verdiği ilk divanını yirmi altı-yirmi yedi yaşlarında tertip etmiş olsa da, bu eser şairin Van’da bulunduğu sırada yanmıştır. Bu nedenle Divan, şairin ölümüne kadar geçen yaklaşık on yıl içindeki diğer şiirlerinden elde kalanlarla oluşturulmuştur.

Leskofçalı Galib ve Encümen-i Şuarâ

Leskofçalı Galib, 19. yüzyıl Osmanlı şairi olup, Encümen-i Şuarâ’nın kurucusu ve öncüsü olarak bilinir. Encümen-i Şuarâ, Tanzimat dönemi edebiyatında önemli bir akım ve şairler topluluğudur. Galib, klasik şiirin yeniden canlanmasına ve bu akımın ortaya çıkmasına önemli katkılar sağlamıştır.

Galib, yeni şiir akımlarına karşı klasik şiiri savunan ve eski tarzın değerini korumaya çalışan bir şairdir. Bu tutumuyla, klasik Osmanlı şiirinin devamını ve yeniden canlanmasını desteklemiştir.

Encümen-i Şuarâ akımı, daha çok Galib’in çevresindeki şairlerle bir araya gelerek oluşmuştur. Bu şairler, Galib’in öncülüğünde klasik şiirin değerlerini ve güzelliklerini yeniden keşfetmiş ve bu anlayışı benimsemişlerdir.

Galib, divan şiirini ıslaha çalışarak, bu eski şiir biçiminin dönüşümünü hedeflemiştir. Yeni şiir karşısında klasik şiirin değerlerini koruyarak, eski ve yeni arasında köprü kurmaya çalışmıştır.

Encümen-i Şuarâ şairleri, Galib’in etkisiyle birbirlerinden etkilenmiş ve edebi ve fikri yönden birbirlerini beslemişlerdir. Bu, dönemin edebiyatının gelişmesine katkı sağlamıştır.

Encümen-i Şuarâ şairleri, Galib’in öncülüğünde klasik şiire yeni bir soluk getirerek, yeni arayışlara yönelmişlerdir. Bu sayede, Tanzimat dönemi edebiyatında Batılı türlerin benimsenmesi ve geliştirilmesi sağlanmıştır.

Leskofçalı Galib, Encümen-i Şuarâ akımının öncüsü ve lideri olarak, klasik Osmanlı şiirinin yeniden canlanmasına ve Tanzimat dönemi edebiyatının gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Şiirdeki eski ve yeni arasında denge kurarak, dönemin edebiyatında köklü değişimlere zemin hazırlamıştır.

Encümen-i Şuarâ Şairleri

Encümen-i Şuarâ, 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat dönemi edebiyatının önemli bir akımı ve şairler topluluğudur. Leskofçalı Galib’in öncülüğünde ortaya çıkan bu akım, klasik Osmanlı şiirinin değerlerini koruyarak yeni şiir anlayışıyla uyum sağlamaya çalışmıştır.

Encümen-i Şuarâ şairleri arasında önemli isimler şunlardır:

Leskofçalı Galib: Encümen-i Şuarâ’nın kurucusu ve öncüsü olarak kabul edilen Galib, klasik şiirin savunucusu ve yenilikçi bir şairdir. Divan şiirini ıslah etmeyi hedefleyerek, eski ve yeni arasında denge kurmuştur.

Şeyhülislam Arif Hikmet Bey: Şiirlerinde hem klasik divan şiiri özellikleri hem de yenilikçi düşünceleri görmek mümkündür. Encümen-i Şuarâ akımının önemli isimlerinden biridir.

Nâmık Kemal: Tanzimat döneminin önemli yazar ve şairlerinden biri olan Nâmık Kemal, Encümen-i Şuarâ şairleri arasında yer alır. Hem klasik şiirin özelliklerini hem de yeni şiir anlayışını benimseyerek, dönemin edebiyatına önemli katkılar sağlamıştır.

Ziya Paşa: Tanzimat döneminin önemli şair ve yazarlarından biri olan Ziya Paşa, klasik Osmanlı şiirinin değerlerine bağlı kalmış ve bu anlayışı Encümen-i Şuarâ şairleriyle paylaşmıştır.

Recâizâde Mahmud Ekrem: Tanzimat dönemi şair ve yazarlarından biri olan Recâizâde Mahmud Ekrem, Encümen-i Şuarâ şairlerinden etkilenmiştir. Hem klasik şiirin özelliklerini hem de yeni şiir anlayışını benimseyerek, dönemin edebiyatına önemli katkılar sağlamıştır.

Muallim Naci: Tanzimat döneminin önemli şair ve yazarlarından biri olan Muallim Naci, Encümen-i Şuarâ akımının şairleri arasında yer almaktadır. Klasik şiirin değerlerini koruyarak, dönemin edebiyatına önemli katkılar sağlamıştır.