İstanbul’da doğan Leyla Hanım, ileri düşünen bir ailenin kızıydı. Babası İsmail Hakkı Paşa, şair ve sertabîb-i şehriyârî olarak görev yapmış, annesi Nefîse Hanım’dır. Leyla, küçük yaşta okuma yazmayı öğrenirken, dört yaşında kız kardeşi Fatma ile birlikte Sultan Abdülmecid’in kızı Münire Sultan’ın yanına nedime olarak gönderildi. Bu süre zarfında Leyla, çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını şehzadeler ve sultanlar arasında geçirdi.

Sarayda aldığı eğitimle Leyla, piyano ve resim dersleri de dâhil olmak üzere geniş bir yelpazede yeteneklerini geliştirdi. Sultan Abdülmecid’in vefatı sonrasında, babasının Girit valiliğine atanmasıyla beş yıl süreyle Hanya’da yaşadı. Burada Atina Üniversitesi profesörü Elizabeth Vasilaki Kontaksaki’den Fransızca ve eski Yunanca öğrendi, Kandiyeli Esad Efendi’den yazı meşketti. Ayrıca Giritli Kutbîefendizâde Sâdık Efendi’den şiir ve aruz dersleri alarak ilk şiir denemelerine başladı.

Babası İzmir valiliğine atanınca, Leyla Hanım şair Selim Sırrı Efendi ile evlendi ve İstanbul’a yerleşti. Sırrı Paşa ile evliliği süresince, eşinin vali ve mutasarrıf olarak görev yaptığı Trabzon, Kastamonu, Ankara ve Sivas gibi şehirlerde yaşadı. Bu süre zarfında İstanbul’da da zaman zaman bulunan Leyla Hanım, Sırrı Paşa’nın 1895’teki vefatından sonra hayatına İstanbul’da devam etti ve sarayla olan ilişkilerini sürdürdü.

Leyla Hanım, sarayda Şefkat ve Mecîdî nişanlarıyla ödüllendirildi. 1936’da damadı Mehmet Ali Ayni’nin Kızıltoprak’taki evinde vefat etti ve Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi. Leyla Hanım, “Saz” soyadını aldı ve ölümünden sonra Kızıltoprak’ta bir sokağa ismi verildi. Çocukları arasında İstanbul şehreminlerinden Yusuf Razi Bel ve mimar Vedat Tek de bulunmaktadır.

Leyla Hanım, Dilhayat Kalfa’nın ardından müzik çevrelerinde ikinci önemli kadın bestekâr olarak anılırken, aynı zamanda devrinin şairleri arasında da ün kazanmıştır. Ancak, bestekârlığının şairliğinden daha önemli olduğu kabul edilmektedir. Müziğe küçük yaşlarda piyano çalarak başlayan Leyla Hanım, saray çevresinin de katkısıyla müzik yeteneğini geliştirmiştir. Burada Hâşim Bey, Hacı Fâik Bey, Hacı Ârif Bey, Sermüezzin Rifat Bey, Kanûnî Ethem Efendi ve Santûrî İsmet Ağa gibi müzisyenlerle tanışma fırsatı bulmuştur. Müzik hocaları arasında Nikogos Ağa ve Medenî Aziz Efendi bulunurken, Batılı müzik hocalarının da Leyla Hanım üzerinde etkisi olmuştur.

Bestelerinde geçki tekniğini ustaca kullanarak, güçlü melodik yapı ve lirik ifadelerle dikkat çeken Leyla Hanım’ın eserlerinde ince ve derin bir zevk hâkimdir. Hece vezniyle yazıp türkü formunda bestelediği eserleri, saray çevresinde yetişmiş bir sanatkârın halk sevgisini yansıtmaktadır. Özellikle eşi Sırrı Bey’in vefatından sonra, Leyla Hanım’ın evi İstanbul’un tanınmış ve seçkin müzisyenlerinin toplandığı bir sanat mahfili haline gelmiştir.

Kendi ifadesine göre 200’den fazla eser besteleyen Leyla Hanım, Bostancı’daki evinde çıkan yangında şiirler, hatıralar, müzik çalışmaları, bestelerinin notaları ve yarım yüzyıllık müzik kayıtları da dâhil olmak üzere birçok değerli eşyayı kaybetmiştir. Yangından sonra dostlarının ve kendisinin hatırladığı 35 şarkının notası, Şamlı İskender tarafından Külliyyât-ı Mûsikî adı altında üç fasikül halinde yayımlanmıştır. Ayrıca Yılmaz Öztuna, günümüze ulaşan şarkı, türkü ve marş formlarında 52 adet eserin listesini vermiştir.

Leyla Hanım’ın “Yaslı gittim şen geldim” mısraıyla başlayan hicaz marşı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük ilgi görmüş ve uzun süre dillerden düşmemiştir.

Leyla Hanım, dört dil bilen yetenekli bir şair ve bestekârdır; Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca dillerine hâkimdir. İlk şiiri 1881 yılında Hazîne-i Evrâk dergisinde yayımlanmıştır. Divan diliyle yazdığı gazel gibi nazım şekillerinin yanı sıra, hece kalıplarını kullanarak sade şiirler de kaleme almıştır. Bostancı’daki yangından sonra hatırladığı şiirlerini “Solmuş Çiçekler” adıyla bir kitapta toplayarak yayımlamıştır. Kitaba oğlu Yusuf Razi Bey’in tanıtma yazısı ve Abdülhak Hâmid Tarhan’ın bir takrizi dâhildir.

Leyla Hanım’ın kültür tarihine önemli katkılarından biri de altı padişah dönemi boyunca yaşadığı saray hayatına dair hatıralarıdır. 1895’te yazdığı hatıraları yangında kaybolunca, hatırladığı anıları yeniden yazarak Vakit ve İleri gazetelerinde yayımlamıştır. 1921 yılında yayımlanan bu hatıralar, saray çevresini, insanları, gelenek ve görenekleri, müzik toplantılarını, saray teşkilâtını ve önemli düğünleri akıcı bir üslupla anlatmaktadır.

Leyla Saz Hanım’ın Edebi Kişiliği

  • Leyla Saz, Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca dillerine hâkim bir şairdir.
  • Divan diliyle yazdığı gazel gibi nazım şekillerinin yanı sıra, hece kalıplarını kullanarak sade şiirler de kaleme almıştır.
  • İlk şiiri 1881 yılında Hazîne-i Evrâk dergisinde yayımlanmıştır.
  • Bostancı’daki yangından sonra hatırladığı şiirlerini “Solmuş Çiçekler” adıyla bir kitapta toplayarak yayımlamıştır.
  • Şiirlerinde Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca dillerini kullanarak zengin bir kültürel mozaik sunmaktadır.
  • Leyla Hanım’ın kültür tarihine önemli katkılarından biri de altı padişah dönemi boyunca yaşadığı saray hayatına dair hatıralarıdır.
  • Hatıraları Türkçe, Fransızca, İngilizce, Çekçe ve Almanca dillerinde yayımlanmış ve dünya çapında ilgi görmüştür.
  • Leyla Hanım, müzik alanında da yetenekli bir bestekâr olarak kabul edilir ve Dilhayat Kalfa’dan sonra ikinci önemli kadın bestekâr olarak anılır.
  • Leyla Saz, döneminin diğer şair ve yazarlarıyla etkileşim içinde olmuş ve onların eserlerinden etkilenmiştir.
  • Eserleri ve katkıları nedeniyle Şefkat ve Mecîdî nişanlarıyla taltif edilmiştir.

Leyla Saz Hanım’ın Eserleri

Leyla Hanım – Harem ve Saray Adatı Kadimesi (Anı)

  • Leyla Hanım’ın Harem ve Saray Âdât-ı Kadîmesi adlı eseri, Osmanlı sarayındaki harem hayatı ve 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kadın yaşamına dair gözlemleri içerir.
  • Anılar, 1920-1922 yılları arasında Vakit gazetesinde “Harem-i Hümayun ve Sultan Sarayları” başlığı altında tefrika edilmiştir. 1974 yılında “Haremin İçyüzü” adıyla kitap olarak yayımlanmıştır.
  • Anılar, Türkiye’de ilk yayımlanışından kısa bir süre sonra oğlu Yusuf Razi Bel tarafından Fransızca’ya çevrilmiş ve Claude Farrere’in önsözüyle Fransa’da, daha sonra da İngilizce olarak İngiltere’de yayınlanmıştır.
  • Eser, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm Osmanlı sarayındaki harem hayatını, ikinci bölüm ise 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kadın yaşamına dair gözlemleri anlatır.
  • Bostancı’daki yangından sonra Leyla Hanım, hatıralarını hafızasından yeniden yazmak zorunda kalmıştır. Anılar, dönemin Osmanlı saray yaşamına ve kadınların sosyal konumuna dair önemli bilgiler sunar.
  • Leyla Hanım, anılarını akıcı bir üslupla kaleme almış ve okuyucuları etkilemiştir. Eserde, saray çevresi, insanları, gelenek ve görenekleri, müzik toplantıları ve saray teşkilatı detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Leyla Hanım’ın anıları, çeşitli dillerde yapılan çevirilerle dünya çapında ilgi görmüştür.

Leyla Hanım – Solmuş Çiçekler

  • Leyla Hanım’ın “Solmuş Çiçekler” adlı eseri, kendisinin yazdığı çeşitli şiirleri bir araya getiren bir koleksiyondur.
  • Leyla Hanım, Bostancı’daki yangın sonrasında hatırında kalan şiirlerini bu eserde toplamıştır.
  • “Solmuş Çiçekler” adlı eser, 1928 yılında İstanbul’da yayımlanmıştır.
  • Eserde, Leyla Hanım’ın divan diliyle yazdığı gazel gibi nazım şekillerinin yanı sıra hece kalıplarını kullandığı sade şiirleri de bulunmaktadır.
  • Leyla Hanım’ın oğlu Yusuf Razi Bey’in bir tanıtma yazısı ve Abdülhak Hâmid Tarhan’ın bir takriz yazısı “Solmuş Çiçekler” eserinde yer almaktadır.
  • Eserde, Leyla Hanım’ın aşk, özlem, hayal kırıklığı, yaşamın güzellikleri ve zorlukları gibi farklı temaları işleyen şiirlerine rastlanmaktadır.
  • Leyla Hanım, şiirlerinde hem divan dilini hem de sade dili başarıyla kullanarak zengin bir üslup ve biçim çeşitliliği sunmaktadır.
  • Solmuş Çiçekler“, Leyla Hanım’ın şairlik yönünü gösteren ve döneminin edebi değerlerini yansıtan önemli bir eserdir.
  • Leyla Hanım, yangından sonra kalan şiirlerini hafızasından yeniden yazarak bu eseri oluşturmuştur.
  • Türk edebiyatındaki yeri: “Solmuş Çiçekler“, Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Leyla Hanım’ın şair kimliğini gösteren değerli bir çalışmadır.

Leyla Hanım’ın Anılarında Osmanlı Sarayı

Leyla Hanım’ın anılarında Osmanlı Sarayı ve saray yaşamı, önemli bir yer tutar. Saray hayatı, gelenek ve görenekler, saraydaki insanlar ve o dönemin sosyal yaşantısına dair zengin bilgiler içeren anılar, döneminin kültür tarihine ışık tutmaktadır.

Harem hayatı: Leyla Hanım anılarında Osmanlı sarayındaki harem hayatını, kadınların sosyal ve özel yaşamlarını, padişahların hareme dair düşüncelerini ve haremin gizli dünyasını anlatır.

Gelenek ve görenekler: Anılarda, saray çevresindeki gelenek ve görenekler, düğün ve kutlama törenleri, eğlence ve müzik toplantıları gibi etkinlikler ayrıntılı bir şekilde anlatılır.

Saray insanları: Leyla Hanım, anılarında sarayda yaşayan sultanlar, şehzadeler, valide sultanlar, kadınlar ve görevlilerin yaşamlarına ve ilişkilerine dair bilgiler sunar.

Saray teşkilâtı: Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim düzeni ve sarayın teşkilat yapısı, anılarda detaylı bir şekilde incelenir.

Müzik ve sanat: Leyla Hanım, saraydaki müzik toplantılarından, sanatçıların ve müzisyenlerin rollerinden ve sarayın sanat ve kültür hayatına katkılarından bahseder.

Saray eğitimi: Anılarda, sarayda yetişen çocukların ve gençlerin eğitimi, öğretmenler ve eğitim yöntemleri hakkında bilgi verilir.

Siyasi olaylar ve dönemler: Leyla Hanım, Osmanlı sarayında yaşanan siyasi olayları ve değişik padişah dönemlerindeki önemli gelişmeleri anılarında işler.

Giyim ve moda: Sarayın giyim kuşamı, moda ve süs eşyaları hakkında ayrıntılı bilgiler, anılarda yer alır.

Dış ilişkiler ve elçilikler: Anılarda, Osmanlı sarayının dış ilişkileri, elçilikler ve yabancı misafirlerin saray ziyaretleri hakkında bilgi verilir.

Saray mimarisi ve yaşam alanları: Leyla Hanım, anılarında sarayın mimari yapısını, yaşam alanlarını, bahçeleri ve sosyal tesisleri gibi mekânları anlatır.

Leyla Saz ve Geçki Tekniği

Geçki tekniği, Türk müziğinde kullanılan bir kompozisyon yöntemidir. Bu teknik, bir eserin içerisinde birden fazla makamın veya usulün kullanılmasıyla karakterize edilir. Geçki, eserin bölümleri arasında makam veya usul değişikliği yaparak, eserin genel havasını ve duygusunu zenginleştiren ve çeşitlendiren bir yöntemdir.

Özellikle klasik Osmanlı müziğinde sıklıkla kullanılan geçki tekniği, müzik eserlerine renk ve derinlik katmak amacıyla besteciler tarafından tercih edilmiştir. Bu teknik sayesinde, eserler daha karmaşık ve ilgi çekici bir yapıya sahip olur ve dinleyicinin dikkatini sürekli canlı tutar.

Geçki tekniğini kullanan besteciler, makam ve usul değişikliklerini ustalıkla yaparak, eserlerinde zengin ve etkileyici bir anlatım yaratırlar. Bu teknik, Türk müziğinin önemli bir özelliği olarak kabul edilir ve klasik eserlerde sıklıkla karşımıza çıkar.

Leyla Saz, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında yaşayan Türk besteci ve şairdir. Müzik ve şiir alanında önemli başarılar elde etmiştir. Bestelerinde geçki tekniğini kullanarak, eserlerine zenginlik ve derinlik katmıştır.

Leyla Saz’ın eserlerinde geçki tekniğinin iyi kullanıldığını görebiliriz. Eserlerinde birden fazla makam ve usul kullanarak, dinleyicilerin dikkatini çekecek şekilde melodik ve ritmik çeşitlilik sağlamıştır. Bu sayede eserlerinde sağlam melodik yapılar ve lirik ifadelerle ince ve derin bir zevk yaratmayı başarmıştır.

Özellikle Leyla Saz’ın şarkı ve türkü formunda bestelediği eserlerinde, geçki tekniğini ustaca kullanarak melodik ve ritmik öğeleri birbirine bağlar. Bu da eserlerinin hem sanatsal değerini artırır, hem de daha geniş bir dinleyici kitlesi tarafından beğenilmesini sağlar.

Leyla Saz’ın eserlerinde geçki tekniğinin kullanılması, onun döneminin müzikal anlayışına ve geleneğine bağlı olduğunu gösterir. Aynı zamanda, bu teknik sayesinde eserlerinde daha karmaşık ve etkileyici bir anlatım yaratmıştır. Geçki tekniğinin Leyla Saz’ın eserlerindeki etkisi, onun döneminin önemli bestecilerinden biri olarak anılmasında büyük rol oynamıştır.

“Yaslı gittim, şen geldim” (Gelibolu Marşı)

Gelibolu Marşı, Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan bir marştır. Sözleri Samih Rifat tarafından yazılan “Akdeniz Kıyılarında” adlı şiirden alınmıştır. Bu marşın en önemli özelliği, şairin “Yaslı gittim, şen geldim; Aç koynunu ben geldim. Bana bir yudum su ver, Çok uzak yoldan geldim” dizeleriyle başlayan bu dörtlüğü Leylâ Saz tarafından bestelenerek Gelibolu Marşı olarak adlandırılmasıdır.

Gelibolu Marşı, özellikle Çanakkale Savaşları ve Gelibolu Yarımadası’nda yaşanan olayları anlatmak için sıklıkla kullanılmaktadır. Marşın sözleri, savaşın zorluklarını ve vatan için yapılan fedakârlıkları ifade etmektedir. Bu nedenle, marş Türkiye’de hemen hemen herkes tarafından bilinir ve saygı gösterilir.

Samih Rifat’ın “Akdeniz Kıyılarında” adlı şiirinin orijinal hali, Gelibolu Marşı’ndan daha uzundur ve marşın sözlerine adapte edilirken bazı dörtlükler çıkarılmıştır. Bu değişiklikler, marşın hikâyesine ve anlamına daha fazla vurgu yapmak amacıyla yapılmıştır.

“Yaslı gittim, şen geldim”

Yaslı gittim, şen geldim;

Aç koynunu ben geldim.

Bana bir yudum su ver,

Çok uzak yoldan geldim.

 

Korkma açıl şen yurdum,

Dağlara ordu kurdum;

Açık denizlerine

Süngümle kilit vurdum.

 

Rüzgârlardan atım var,

Şimşekten kanadım var;

Göğsümde al yazılı

Gazilik beratım var!

 

Rüzgâr bana at oldu,

Şimşekler kanat oldu;

Eğilin gökler, dedim,

Bulutlar kat kat oldu.

 

Irmaklar gibi taştım,

Yalçın, kayalar aştım.

Hak’ka şükürler olsun

Geldim, sana ulaştım.

 

Varsın yansın ocağım,

Kuruldu al sancağım;

Bayrağımın altında

Ben hür yaşayacağım!

 

Deniz, deniz, Akdeniz,

Suları berrak deniz!

Karşıda yâr ağlıyor

Gideyim bırak deniz!

 

Açıldı “Kale” yolu,

Göründü Gelibolu;

Bırak deniz, gideyim,

Orası yasla dolu.

 

Yürü ey şanlı Gazi!

Kılıcı kanlı Gazi!

Seni Meriç bekliyor

Büyük ünvanlı Gazi!

 

Samih RIFAT

Beste: Leylâ SAZ