Günümüzde, Şeyyâd Hamza hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Fuad Köprülü, Şeyyâd Hamza’nın 13. yüzyılda yaşamış bir şair olduğunu belirtmiştir. Köprülü’nün bu görüşü, Bursalı Lâmi’î Çelebi’nin Letâ’if adlı eserinde Nasrettin Hoca ile çağdaş olarak anılan Şeyyâd Hamza’nın varlığına dayanmaktadır. Dehri Dilçin de aynı görüşü benimsemiştir.

Ancak, daha sonraki araştırmalarda, Şeyyâd Hamza’nın 14. yüzyılda yaşamış olduğu ortaya çıkmıştır. Millî Kütüphane’deki yazmalardan birinde yer alan ve Şeyyâd Hamza’nın kızının veba salgınında öldüğünü anlatan bir şiirde, 1348 tarihi verilmektedir. Bu tarih, Şeyyâd Hamza’nın 14. yüzyılın ilk yarısında yaşadığını göstermektedir.

Şairin doğum ve yaşam yeri hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte, Rıfkı Melul Meriç’in Akşehir’de Nasrettin Hoca mezarlığında Şeyyâd Hamza’nın kızı Aslı Hâtûn’a ait bir mezar taşı bulması, şairin bu bölgede yaşamış olabileceğini düşündürmektedir.

Şeyyâd Hamza’nın bilinen eserleri arasında, 1529 beyitlik Yûsuf ve Züleyha mesnevisi ve 79 beyitlik Dâstan-i Sultân Mahmûd mesnevisi bulunmaktadır. Ayrıca, başka şiirleri de tespit edilmiştir. Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisi, Dehri Dilçin tarafından yayımlanmışken, Dâstan-i Sultân Mahmûd mesnevisi ise Sâdettin Buluç tarafından yayımlanmıştır.

Bunların yanı sıra, Şeyyâd Hamza’nın İstanbul Umumi Kütüphanesi ve Bursa Umumi Kütüphanesi’nde kayıtlı bazı manzumeleri, gazelleri ve Millî Kütüphane’de kayıtlı 50 beyitlik bir kasidesi bulunmaktadır.

Şeyyâd Hamza’nın Edebi Kişiliği

Şeyyâd Hamza’nın edebi kişiliği, eserlerinde işlediği temalar ve kullandığı dil ve üslup açısından değerlendirilebilir. 14. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan bu Türk şairi, dini ve tasavvufi konuları işleyen eserler kaleme almıştır. Eserlerinde, ahlaki değerler ve insanın manevi dünyası üzerine yoğunlaşırken, hikmetli sözler ve öğütlerle okuyucuyu düşünmeye sevk eder.

Şeyyâd Hamza’nın en önemli eserleri olan Yûsuf ve Zelîhâ (Züleyha) mesnevisi ve Dâstan-i Sultân Mahmûd mesnevisinde, aşk, kader, insanın nefsine hâkim olma ve dünya ile ahiret arasındaki ilişki gibi temalar işlenir. Bu eserlerde, dönemin İslam düşüncesi ve tasavvufi anlayışının etkileri görülür.

Eserlerinde kullandığı dil, sade ve anlaşılır olup, yer yer Anadolu Türkçesi ve farklı Türkçe lehçeleriyle yazılmıştır. Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanarak dönemin nazım biçimine uyum sağlar. Ayrıca, manzumelerinde ve gazellerinde, dini ve ahlaki değerlerin yanı sıra doğa ve yaşamın güzelliklerine de yer verir.

Şeyyâd Hamza, edebi kişiliğiyle, Anadolu’nun tasavvufi ve ahlaki değerlerini yansıtan, döneminin kültür ve düşünce dünyasına katkıda bulunan önemli bir şair olarak kabul edilir. Bu nedenle, eserleri ve edebi kişiliği, Türk edebiyatı ve kültür tarihi açısından değerli bir yere sahiptir.

Şeyyâd Hamza, 13. yüzyılda Akşehir ve Sivrihisar’da yaşayan önemli bir tasavvuf şairdir. Başlangıçta duvar ustası olarak çalışırken, Ahi zümrelerine katılmasıyla tarikat çevrelerine de giriş yapmış ve halk için şiirler yazmaya başlamıştır. Gezgin bir mutasavvıf olan Şeyyâd Hamza, hem hece hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazabilen ve İslam kültürünü kavrayan bir şairdir. Hece ile yazdığı şiirler nazım tekniği açısından başarılıyken, aruzla yazdığı eserlerde aynı başarıyı yakalayamamıştır. Şiirlerinde Türk şiirinin kuruluş dönemine ait izler görülür. Klasik şiirlerinde, özellikle naatları ön plandadır. Bu eserlerinde güçlü bir Arapça ve Farsça bilgisiyle İslam kültürünün etkisi hissedilir.

Daha çok sufi yönüyle bilinen Şeyyâd Hamza, dörtlük, mesnevi, kaside ve gazel gibi nazım şekillerinde manzum eserler kaleme almıştır. Onun, 26 beyitlik “içinde” redifli manzumesi, 79 beyitlik Dâstan-ı Sultân Mahmûd mesnevisi, 1529 beyitlik Yûsuf ve Zelîhâ eseri ve çeşitli diğer şiirleriyle özellikle dini ve tasavvufi Türk edebiyatı alanında önemli bir konumu bulunmaktadır. Yûsuf ve Zelîhâ eseri, temel olarak Kur’an-ı Kerim’deki Yûsuf kıssasına dayanır.

Şeyyâd Hamza’nın edebi kişiliği ve eserleri, Türk edebiyatı ve kültür tarihinde dini ve tasavvufi değerlerin yansıtılması açısından önemli bir yere sahiptir. Şair, döneminde yaşadığı topluma İslam kültürünü ve değerlerini aktaran ve bu değerleri benimseyen bir şair olarak anılır.